Hayatınızı borsa oynayarak mı idame ettiriyorsunuz? Şayet öyleyse çok güzel çünkü doğru adrese geldiniz! Borsa aleminde bazen ani ve kritik kararlar vermeniz gerekir. Dolayısıyla çoğu zaman kendinize “Acaba hisse alsam mı, elimdekilerle idare mi etsem yoksa portföyümdekileri tamamen satsam mı?” gibi sorular sormak zorunda kalıyorsunuzdur. Böyle bir karar verirken her defasında borsa analistlerine danışmak, yatırım yaptığınız firmaların yönetim kademesiyle görüşmek ya da bitmek bilmeyen mali raporlar okumak zorunda değilsiniz. Peki ama en doğru şekilde hareket etmek için ne yapmalısınız? Mesela ilk olarak yatırım yapmayı düşündüğünüz şirketin yayınladığı son iki kâr-zarar çizelgesini enine boyuna inceleyebilirsiniz. Bunun gibi daha pek çok yöntem ve taktik olduğu için sizlere yol gösterecek nitelikte bir yazı hazırlayalım dedik ve firmaları incelerken hangi unsurlara bakmanız gerektiğini teker teker listeledik. Dileriz birazdan okuyacaklarınız yatırım kariyeriniz boyunca en zorlu anlarda bile doğru kararları almanıza yardımcı olur. İyi okumalar dileriz!
Artan satışlar
Baktınız, incelediğiniz şirketin satışları artıyor. Ne güzel, peki bu artış gerçek mi suni mi? Yani cidden şirketin uzun zamandır süregelen başarılı performansının sonucu mu yoksa bir defaya mahsus gerçekleşen olumlu bir hadisenin yarattığı “yanıltıcı” türden bir etki mi? İşte bunu belirlemek için şirketin yaptığı tüm basın açıklamalarını okumalı, yılın tüm çeyreklerinde yönetim kademesinin firma hakkında söylediklerini incelemeli ve beyan edilen rakamları da göz önünde bulundurmalısınız. Şirket içi büyüme gerçekleşmiş mi? Yoksa firma tamamen şans eseri bir fırsat yakalayıp elindeki varlıkları satarak mı para kazanmış? Bu soruların doğru cevaplarını bulmanız gerçekten mühimdir.
“Peki ne tarz şirketlere odaklanalım, hangilerini inceleyelim?” diyorsanız size şöyle yardımcı olabiliriz: Genel olarak yılda %10’dan fazla büyüme kaydeden ve 100.000.000 ile 1.000.000.000 dolar arası satış hacmine sahip küçük çaplı şirketler radarınızda olsun. Büyük şirketlerde ise durum biraz daha farklıdır; böyle firmalarda büyüme rakamları çok yüksek değildir ama yine de yılda en az %3’ü görmeleri gerekir. Son olarak bir ipucu daha verelim: Büyüme rakamlarını sadece yıllık bazda ele almayın, mutlaka çeyrekler arasında da karşılaştırma yapın. Mesela şirket 2017’nin ilk ve ikinci çeyreğinde ne kadar büyüme kaydetmiş? Peki 2018’in ilk ve ikinci çeyreğinde durum nasılmış? Bu karşılaştırmaları yapmayı sakın ihmal etmeyin. Şayet çeyreklik dönemlerde satışlar yükselme eğilimi gösteriyorsa o şirkette gerçekten potansiyel var demektir.
Artan marjlar
Radarınızdaki şirketlerden birinin açıkladığı satış rakamları artıyor mu? Öyleyse ne güzel! Peki satılan ürün başına maliyet ya da genel ve idari masraflar da hızla tırmanışa geçmiş mi? Şayet böyle bir durum söz konusuysa şirket piyasaya yeni bir ürün çıkarıyor ya da büyük bir girişimde bulunarak tarihinde tertemiz bir sayfa açıyor olabilir. Dolayısıyla yapılan yatırımlardan ötürü birtakım masraflar baş gösteriyordur. Buraya kadar sorun yok çünkü büyümek için “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.” mantığıyla hareket edip kozlarını doğru oynayan çoğu şirket başarıya ulaşır. Peki ya firma aslında bu dediklerimizin hiçbirini yapmıyorsa ve yönetimsel başarısızlıklardan ötürü maliyetlerle masraflar tavan yapmışsa? İşte dikkat etmeniz gereken esas mesele de bu! Şirketin masraf yönetiminde ne denli başarılı olduğunu öğrenmek istiyorsanız size yegâne tavsiyemiz her çeyrekte yayınlanan raporları itinayla okumanızdır. Bu sayede yönetimin masraf ve giderler konusunda neler beyan ettiğini görebilir, bunlara dayanarak da şirketin doğru yolda olup olmadığına kanaat getirebilirsiniz.
Gelir beyanları
Şirketler elde ettikleri gelir miktarını beyan eder, bunun sonucunda da borsacılar gelecek tahminlerinde bulunur. Mesela “Şirket son dönemlerde nasıl bir grafik yakalamış?”, “Açıklanan rakamlar bizim tahminlerimize kıyasla daha mı iyi yoksa daha mı kötü?” gibi sorulara cevap ararlar. Bu tarz bilgilere bakarak söz konusu herhangi bir şirketin finansal anlamda “sürpriz” yapma ya da bizleri hayal kırıklığına uğratma ihtimalinin olup olmadığını anlarız.
Gelir beyanlarını dikkatlice incelerseniz pek çok ufak ama kritik ayrıntıyı da fark edersiniz. Örneğin bir firma 2018’in ikinci çeyreği için yüksek rakamlar açıklamış olsun. Ancak bu firma bundan sonraki dönemlerde benzer rakamlar öngörmüyorsa ve beklentiyi düşürmüşse hissedarlar ellerindeki hisseleri kuvvetle muhtemel kısa zamanda satışa çıkaracaktır. Buna karşılık 2018’in ikinci çeyreğinde düşük rakamlar açıklayan ama senenin sonuna kadar daha iyimser tahminlerde bulunan bir şirketin hisseleri ise muhtemelen talep görmeye başlayacaktır. Siz siz olun, her zaman uzun vadeli fırsatlara odaklanın ve geleceğe yönelik düşünün. Kısa vadede çalkantılı bir grafik çizen şirketlerden ille de kaçmayın. Benzer şekilde kısa dönemde inanılmaz bir çıkış yakalayan firmaların da cazibesine kendinizi kaptırmayın çünkü esas mühim olan uzun vadede nasıl bir performans gösterecekleridir.
Hisse geri alım programları
Takibinizdeki şirketlerden biri kendi hisselerini geri mi alıyor? Bir şirket elindeki parayı temettü ödemesi yapmak yerine hisselerini geri almak için kullanıyorsa yönetim kademesi şirket hisselerinin değerinin altında işlem gördüğünü düşünüyor demektir. Basın bültenlerinde bu tarz geri alım programlarının bahsi geçer.
Elbette her zaman tek amaç değerinin altında işlem gören hisseleri toplamak değildir. Bazen yönetim kademesi piyasadaki hisse sayısını azaltarak kazançları arttırmak ve böylelikle şirketi analistlerin gözünde daha cazip kılmak ister. Kimi zaman ise şirket hisselerini geri alarak yatırımcılara üstü kapalı bir şekilde “Bakın, hisselerimizin değeri giderek artacak, o yüzden bir kısmını geri aldık bile!” mesajı verir.
Genel olarak hisse geri alım programları şirketler için olumlu durumların habercisidir. Şöyle düşünün, bir firma var, hisselerinin değeri yükseldikten sonra bir kısmını satışa çıkarıyor. Aradan bir müddet geçiyor ve hisselerin değeri epey düşüyor, şirket de fırsattan istifade edip bunları geri alıyor. Şimdi de başka bir firma düşünün, elinde hatırı sayılır miktarda para var ama boş boş oturuyor, hiçbir girişimde bulunmuyor ve “Sattığım hisseyi bir daha ne diye geri alayım ki?” şeklinde son derece düz bir mantık güdüyor. Böyle bir durumda hangi şirketin yatırımcılar için daha cazip olduğunu söylememize gerek bile yok herhalde.
Haydi gelin, konuyu biraz daha teknik bir açıdan ele alalım. İdeal olarak bir şirketin piyasada işlem gören hisse sayısının ya aynı kalması ya da azalması gerekir. Hisse geri alım programları da hisse sayısını azaltıcı unsurlardan biridir. Piyasadaki hisse sayısı azaldıkça hisse başına elde edilen gelir doğal olarak artışa geçer. Tam tersi durumda yani piyasada dolaşan hisse senedi sayısı arttığında ise hisselerin getirdiği kazanç daha fazla yatırımcı arasında bölüştürülür, dolayısıyla da yapacağınız kâr miktarı azalır.
Yeni ürünler
Piyasa sürülen herhangi bir ürünün tutup tutmayacağını öyle şıp diye anlamak mümkün değildir. Ancak yine de yeni ürünler çıkartan şirketlerin hisselerini de yakın markaja almak gerekir çünkü yenilikler çoğu zaman hem tüketicilerin hem de yatırımcıların dikkatini çeker. Hâl böyle olunca kısa vadede hisse fiyatları da artışa geçer. Ayrıca şirketlerin yeni ürünler geliştirmek için Ar-Ge’ye dünyaları harcadığı ama ürün tutarsa gelecekte bu masrafların karşılığını alacağı gerçeği unutulmamalıdır.
Bu konuda verilebilecek en güzel örneklerden biri hiç şüphesiz Apple’ın 2001’de piyasaya sürdüğü iPod’dur. Büyük bir yatırım sonucu geliştirilen iPod’un tutup tutmayacağına dair pek çok fikir öne sürülmüştü ve pek çok analist ürünün fiyasko olacağını düşünüyordu. Lakin iPod öylesine büyük bir başarı yakaladı ki başlı başına 2011’de 42,6 milyon adet sattı ve Apple’ın büyümesini sağlayan temel unsurlardan biri hâline geldi. Elbette piyasaya sürülen her yeni ürün bir iPod olamaz fakat ince eleyip sık dokur ve doğru ürünleri tespit ederseniz çok ciddi miktarlarda kâr yapabilirsiniz.
Dil kullanımı
İlginizi çeken şirketlerin basın bültenlerini dikkatli gözlerle okuyun. O çeyrekte ne olup bitmiş? Neler yaşanmış? Bülteni okumak sizde nasıl bir izlenim bıraktı? Yönetim kurulu bülten boyunca “fırsatlar” ya da “kaydedilen büyüme” gibi olumlu konulardan mı bahsetmiş? Yoksa sürekli “Önümüzde aşmamız gereken pek çok engel var.” tarzında şüphe uyandırıcı ifadeler mi kullanılmış? Gelir hedefleri yüksek mi yoksa düşük mü? Firma yeni ürün ya da satın alımlar yaparak büyüme kaydetmeyi hedefliyor mu? Basın bültenlerinde kullanılan dil her zaman özenle seçilir, ardından da hem basın hem de hukuk departmanları tarafından didik didik edilir. Şayet incelediğiniz bülten iyimser bir üsluba sahipse bu genelde iyiye işarettir. Bazen de son derece sönük ve sıkıcı bültenlerle karşılaşırsınız ki bunlara her zaman şüpheli gözlerle yaklaşmakta fayda var.
Bültenler “iyimser” olmalı dedik ama şunu da eklemeyi unutmayalım: Şirketi aşırı derecede toz pembe gösteren raporlara da itimat etmeyin. Neticede vaatlerini yerine getiremeyen firmaların hisseleri tepetaklak olur ve bu durumda en büyük yıkımı da siz yaşarsınız.
Mutlaka okuyun: Temel Analiz Nedir? Nasıl Yapılır?
Teknik göstergeler
Daha önce birçok yazımızda grafiklerden ve analiz şekillerinden bahsetmiştik. Yazdık çizdik, teknik göstergeler yine karşımıza çıktı! Yukarıda saydığımız tüm adımları izledikten sonra mutlaka geçtiğimiz senenin ve son beş yılın hisse grafiklerine göz atın. Hisse fiyatları dönemsel olarak değişim göstermiş mi? Yılın belirli bölümlerinde değeri yükseliyor ya da azalıyor mu? İşte tüm bunlar karanlık bir tünele ışık tutacak cinsten son derece değerli bilgilerdir.
Grafikleri inceledikten sonra hisselerin gösterdiği eğilimleri belirleyin. Mesela hisse 50 ve 200 günlük hareketli ortalamalarının üzerinde mi yoksa altında mı işlem görüyor? Hisseler pek talep görmüyor mu? Yoksa adeta kapış kapış gidiyor mu? Peki hacim son dönemlerde ne yönde bir değişim göstermiş? Genellikle hacimlerin azalması hisselere olan ilginin de düştüğü anlamına gelir. Hâl böyle olunca hisse fiyatı da azalış gösterir. Buna mukabil, hacimde görülen artışlar şirketin sağlam temeller üzerinde hareket ettiğine ve ciddi büyüme fırsatları sunduğuna dair işaretlerdir.
Mutlaka okuyun: Teknik Analiz Nedir? Nasıl Yapılır?
Büyük olayların etkileri
Şirketlerin basın bültenlerini okumak yetmez, aynı zamanda hisselere tesir etme potansiyeline sahip makro trendleri de derinlemesine incelemeniz gerekir. Artan faizler, yüksek vergiler ve mevcut satın alım trendleri gözünüze kestirdiğiniz şirketin hisselerini etkileyecek mi? Peki şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genelinde ters giden bir şeyler var mı? Varsa şirket bu durumdan nasibini alır mı? Tüm bu soruların cevapları en az yukarıda ele aldığımız teknik veriler kadar önemlidir.
Dilerseniz bir örnek vererek söylemek istediklerimizi daha da açık hâle getirelim: 2006 yılında Continental Airlines adlı havayolu şirketi gayet iyi durumdaydı. Ancak bir yandan yakıt fiyatları artıyor bir yandan da havacılık sektöründe pek çok şirket iflasını açıklıyordu. Hâl böyle olunca sektörde faaliyet gösteren şirketlerin hisseleri de bir türlü çıkış yakalayamıyor, hep düşük kalıyordu. Continental’in gelirlerinin bir sonraki sene %50’den fazla artış göstermesi beklense de sektörün durumu vahim görünüyordu ve dolayısıyla şirketin hisseleri yatırımcılara pek de cazip gelmiyordu. Elbette Continental yavaş yavaş yıprandı ve 2010’da United Airlines ile birleşmek zorunda kaldı. Uzun lafın kısası sektörleri ve piyasaları genel olarak etkileyen büyük olayları takip ederek ölü yatırım yapmanızı engelleyebilirsiniz.
Sözün özü
Her yatırımcı, dikkatini çeken firmaları analiz etmek zorundadır. Bu süreçte yukarıda belirttiğimiz adımları takip ederseniz acele ve hatalı kararlar vermenizi engelleyecek türden kritik bilgiler elde eder, en nihayetinde de kesenizi doldurursunuz. Hepinize başarılar ve bol kazançlı günler dileriz!