Genç Girişimcilere Birbirinden Değerli 10 Tavsiye

Business meeting

Hepimizin bildiği üzere son birkaç yıl iş dünyasında büyük değişikliklere sahne oldu. Örneğin yakın tarihte dünya devi Yahoo, telekomünikasyon alanının liderlerinden Verizon’a satıldı. Biz de bu olayların ışığında büyük şirketlerin CEO’larıyla, çiçeği burnunda girişimcilerle ve her gün yeni şeyler üretmek için canını dişine takıp çalışan iş dünyasının önde gelen isimleriyle sohbet ettik, durum nedir ne değildir öğrenelim dedik. Konuştuğumuz kişilerin çoğunun da alışılmışın dışına çıkıp ilk bakışta son derece mantıksız görünen ancak nihayetinde onlara büyük başarılar kazandıran tarzda işler yapmış insanlar olduğunu söylemeden geçmeyelim.

Velhasıl, bu kişilerden aldığımız bilgiler ve yaptığımız gözlemler sonucunda ilerleyen günlerde iş dünyasının keskin virajlarına ve zorluklarına hazırlıklı olmanızı sağlayacak türden 10 farklı öneride bulunmaya karar verdik. Hepinize iyi okumalar dileriz.

 

1. Herhangi bir pozisyona eleman alacakken farklı kriterlere de dikkat edin.

Son birkaç yıldır ülkelerin küresel ekonomik krizlerin açtığı yaraları sardığını, dolayısıyla işsizlik oranlarının ağır ağır da olsa düştüğünü görüyoruz. Bu süreçte de teknolojiyle ilgili pozisyonların iyice ön plana çıktığına şahit oluyoruz. Lakin çoğu zaman böyle kritik pozisyonlara en uygun elemanı bulmak hiç de kolay olmuyor. Mesela siber güvenlik sektöründen örnek verelim: Günümüzde siber güvenlikle ilgili işler oldukça popüler fakat şirketler bu tarz pozisyonlara kimleri alacaklarını bilemiyorlar, tabii bu yüzden de ciddi sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Peki o halde bu sorunu çözmek için ne yapmak lazım? Her zaman dediğimiz gibi büyük resmi görmek ve daha kapsamlı düşünmek lazım! Örneğin telekomünikasyon şirketi Level 3, artık eleman alırken adayların sadece mesleki yeteneklerine bakmakla yetinmiyor, onların çeşitli alanlara ilgilerini ve tutkularını da hesaba katıyor. Hatta firmanın elemanlarını daha çok müzikle ilgilenen adaylar arasında seçtiğini belirtelim. Şimdi hemen “Müzikle telekomünikasyonun ne alakası var?” demeden önce durun şöyle! Level 3, yaptığı araştırmalar sonucunda müziğe karşı yetenekli olanların teknolojiyle ilgili işleri hem daha kolay kavradığını hem de bu alanda son derece başarılı olduğunu tespit etmiş. Gördüğünüz üzere bir pozisyonu doldurmaya çalışırken araştırma kapsamınızı genişletmeli, farklı unsurları da hesaba katmalısınız. İşte Level 3 gibi şirketler bu konuda iyice uzmanlaşmışlar, bu sayede de başka şirketler aylarca eleman arayıp bulamazken onlar en doğru parametrelere bakarak kendileri için uygun adayları kadrolarına katıyor.

Mutlaka okuyun:Harika Bir Ekip Kurmak ve Yönetmek

 

2. Elemanlarınızın büyük düşünmelerini sağlayın. Hatta eğer şirket için hayırlıysa bırakın ayrılsınlar.

Bilhassa kurumsal hayata kenarından köşesinden girdiyseniz “Yetenekli elemanlarımızı kaybetmemeliyiz.” gibi cümleleri pek çok kez duymuşsunuzdur. Ancak bu stratejinin her zaman verimli sonuçlar doğurduğunu söylemek ne yazık ki pek de mümkün değil. Hatta ünlü İK şirketi Frederickson Pribula Li’nin kurucu ortaklarından Mathilde Pribula’ya göre bu stratejinin tam tersini benimsemek şirket sahipleri için çok daha faydalı olabilir. Nasıl mı? Mathilde Pribula’nın bu konudaki felsefesi son derece basit: Firmanızda yetenekli elemanlarınız var diyelim. Fakat bu arkadaşların hayalleriyle şirket hedefleri hiç örtüşmüyor. Eh, o halde bu elemanların firmanızda ne işi var? Bırakın kendi hayallerinin peşinden koşup mutlu olsunlar! Her zaman ekibinizle yakın temas halinde olun ki çalışanlarınızın ne istediklerini öğrenebilin. Eğer ekibinizin üyeleri şirketinizin menfaatleri için çalışmak istiyorlarsa ne mutlu size! Ama onların farklı hayalleri varsa da üzülmeyin, en azından böyle bir durumun farkına varırsanız firmanızda mutlu olmayan elemanlarla yola devam etmek zorunda kalmazsınız. Pribula’ya göre işverenler, oturup elemanlarıyla konuşmalı ve onların profesyonel hayata dair hayallerini öğrenmeli. Daha sonra da işverenler kimin ekipte kalması kimin ise gitmesi gerektiğini belirlemeli. Kısacası büyüyen her şirketin yöneticileri ya da patronları elemanlarıyla tek tek oturup gelecek hakkında konuşmalı, böylece ilerleyen günler için en doğru yol haritasını çizmelidir.

Mutlaka okuyun: Çalışanlarınızı Neden ve Nasıl Eğitmelisiniz?

 

3. Verileri iyice kavrayın ama asla yanlış yorumlamayın.

İnsanların çok büyük bir bölümü istatistiki verilerin kesinlikle doğru olduğunu ve gerçekleri açık bir şekilde ifade ettiğini düşünür. Hatta işle ilgili kararlar genellikle belli başla rakamlara göre verilir. Fakat tasarımcı ve yazar Ash Huang, rakamsal veriler konusunda çok dikkatli olmamız gerektiğini söylüyor ve bizleri istatistikleri yalan yanlış şekilde kullanmamamız konusunda uyarıyor. Huang’a göre herhangi bir karar verirken istatistikleri baz alacaksak öncelikle bu verilerin uzun vadede iş planımıza katkıda bulunacağından emin olmamız gerekiyor. Ayrıca kullanılan bazı istatistiklerin de şirketlerin mevcut hedeflerini doğru biçimde yansıtmadığını vurgulamaktan da geri kalmıyor. Yeri gelmişken hemen bir örnek verelim: 2016 ABD başkanlık seçimlerini hatırlıyor musunuz? Neredeyse tüm medya kuruluşları ve anket şirketleri Hillary Clinton’un açık ara galip geleceğini söylemiş, halka da buna dair veriler sunmuştu. Fakat seçim günü tüm bu tahminler altüst oldu ve Donald Trump sandıktan zaferle ayrıldı. Uzun lafın kısası Ash Huang’a göre veriler ‘amaç’ değil ‘araç’ olarak kullanılmalı ve mümkün mertebe doğru yorumlanmalı.

 

4. Beklentilerinizi açıkça dile getirin.

İlk üç maddede olaylara hep işverenlerin perspektifinden yaklaştık. Gelin bir de elemanların merceğinden bakalım şimdi. Farz edelim ki iş dünyasına daha yeni girmiş birisiniz. Emin olun ileride mutlaka zam ve terfi peşinde koşacaksınız. Tabii maaşınız artsın diye uğraşırken huysuz ve aksi yöneticileriniz çıkıp da “Hayır, oturup sebat edeceksin!” derse ciddi anlamda sarsıntıya uğrayabilirsiniz. O yüzden mutlaka beklentilerinizi önceden dile getirin. Eğer firma bünyesinde çalışan bir elemansanız “Ben X, Y, Z alanlarında şirkete değer katıyorum, dolayısıyla zammı hak ediyorum.” diyebilmelisiniz. Aynı şekilde işverenler de hangi şartları yerine getiren elemanlara zam ve terfi vereceklerini net bir şekilde belirtmeliler.

 

5. Şirket kültürünüzü en doğru biçimde oluşturun.

İş yapma biçiminiz, faaliyet gösterdiğiniz iş kolunun doğasıyla doğrudan ilişkilidir. Google Analytics’in kurucu ortaklarından girişimci Brett Crosby, ideal şirket kültürünü yaratmanın en iyi yöntemlerinden bahsederken işte tam da bu noktaya dikkat çekiyor. Günümüzde çoğu firma alışılmışın dışına çıkıp genellikle sıkıcı olarak tabir edilen seminerler ve toplantılar gibi etkinlikleri ortadan kaldırmaya çalışıyor. Ancak Crosby’e göre böyle girişimler çoğunlukla hüsranla sonuçlanıyor. Crosby, toplantılar ve seminerleri külliyen kaldırmaktansa bu tarz etkinlikleri hem daha eğlenceli hem de daha verimli hale getirmemiz gerektiğini, böylece çalışan motivasyonunu sağlayıp şirket kültürünü pekiştirebileceğimizi öne sürüyor.

Mutlaka okuyun: İş Yerinizi Nasıl Eğlenceli ve Yaratıcı Bir Yer Haline Getirebilirsiniz?

 

6. Bir işe dünyalar kadar para yatırsanız da başarılı olacaksınız diye bir kaide yok.

Shark Tank gibi iş dünyasıyla alakalı TV programları yüzünden çok büyük sermaye bulup hepsini bir girişim uğruna harcarsak ille de başarıyı yakalarız gibi bir izlenime kapılıyoruz. Daha önce birçok kez muazzam sermayeli şirketlerin yaptıkları hatalar sonucu itibarlarını yitirdiklerine şahit olduk. Bu gibi olaylardan ilham alan Craig Shapiro ve Morgan Housel gibi girişimciler de “Acaba bir işe koyulan sermaye ile elde edilen kazanç doğru orantılı mıdır?” sorusunu sordular. Yaptıkları araştırmalar neticesinde ortaya çıkan tablo ise son derece ilginç: Shapiro ve Housel’in bulgularına göre günümüzün en başarılı şirketlerinin hatırı sayılır bir bölümünün başlangıçtaki sermayeleri son derece küçüktü.

Para anlamında hiç sorun yaşamayan ve bolluk bereket içinde yüzen şirketler ise günün birinde ellerindeki serveti kaybedeceklerinden korkmuyor, haliyle inovasyon konusunda fazla hevesli olmuyorlar. Elbette şirketinizi kalkındırmak için sermayeye ihtiyaç duyarsınız ama bazen fazla para tabiri caizse göz çıkarır ve uzun vadede başarılı olmanızı engeller. Shapiro ve Housel de bu hususta girişimcileri uyararak işlerini nasıl büyütecekleri konusuna iyice kafa yormalarını ve “Gerçekten ciddi miktarda sermayeye ihtiyacım var mı yoksa elimdeki imkânlar da işimi görür mü?” diye sormalarını telkin ediyor.

Mutlaka okuyun: Dışarıdan yatırım almadan milyar dolarlık bir şirket kurmak

 

7. Kendinizi karşınızdakinin yerine koyun ve merhametli olun.

Hiç şüphesiz her şirketin amacı para kazanmaktır. Gelgelelim başarıya ulaşmak için hesaba katmanız gereken başka unsurlar da olduğunu unutmamanız lazım. Örneğin iş dünyasında lider sıfatına sahip olan kişiler altlarında çalışan elemanlara karşı mutlaka merhametli davranmalıdır. Bazı insanlar bu dediklerimizi duysa ” Ne saçmalıyorsunuz? Merhametli davranırsan elemanlar tepene çıkar!” diyebilirler. Fakat kendini çalışanlarının yerine koyan liderlerin başarılı oldukları gerçeği de yadsınamaz. Standford Üniversitesi’nde merhamet ve fedakârlık konuları üzerine araştırmalar yapan akademisyen Emma Seppälä’ya göre merhamet, kişileri sıradan insanlardan farklı kılıyor. Üstelik merhametli insanlar çoğunlukla daha başarılı oluyorlar. Hem yaptığınız işte iyi olmak hem de şirketinizi adamakıllı yönetmek için belli başlı becerilere sahip olmanız gerektiğini inkâr edemeyiz. Bununla birlikte etrafınızdaki insanlarla verimli iletişim kurabiliyor ve onların halinden de anlayabiliyorsanız ne mutlu size! Çünkü o zaman çok daha fazla saygı görüp sevilen bir lider haline gelirsiniz.

Eğer altınızda çalışanların güvenini kazanmak ve şirket kültürünü iyice pekiştirip ekibinizin bağlılığını arttırmak istiyorsanız merhametli olup kendinizi başkalarının yerine koyabilmeniz gerçekten çok mühim. Zaten son dönemlerde iş ilanlarına baktığımızda liderlik pozisyonları için üstün iletişim becerilerine sahip olma, uyum sağlama ve takım çalışmasını benimseme gibi unsurların da revaçta olduğunu görüyoruz. Yani bencil olmayıp ekip üyelerinin sorunlarıyla da ilgilenen liderler artık el üstünde tutuluyor.

Mutlaka okuyun: Çalışan Bağlılığını Artırmanın Yolları

 

8. Firmanızın hacmi ne olursa olsun onu ufak bir start-up olarak kabul edin.

Bu tavsiyemizi açıklığa kavuşturmak için başarılı iş kadını Sallie Krawcheck’ten bahsetmek istiyoruz. Krawcheck, yıllarını kurumsal şirketlerde geçirmiş, ardından da kendi işini kurmuş bir isim. Tabii kurumsal şirketlerde büyük ekiplerle çalışmış, sonrasında kendi şirketini kurunca daha ufak takımlar oluşturmak zorunda kalmış ama bu sayede az kişiyle nasıl çok şey başarılacağını öğrenmiş. Şimdilerde geçmişe dönüp şirketini açtığı ilk günlere bakan Krawcheck, büyük firmaların da start-uplardan ders almaları gerektiğini, bu şekilde faaliyetlerini çok daha üst seviyelere taşıyabileceklerini düşünüyor. Aslına bakarsanız son yıllarda büyük hacimli şirketlerin de yavaş yavaş start-up felsefelerini taklit etmeye başladığını gözlemliyoruz.

 

9. Zaman zaman az da olsa karamsarlığa kapılın.

Her girişimci kurduğu şirketin başarılı olmasını ister elbette. Hatta başarı konusunda bazen “Başarılı olmanın yegâne yolu yenilgiyi reddetmektir!” gibi ateşli sözler de söylenir. Böyle laflar bizi galeyana getirse de körü körüne bu mantığa bağlı kalmanın çok da faydalı olduğunu ve kesinlikle olumlu sonuçlar doğurduğunu söyleyemeyiz. Buna karşın kafanızda ‘en kötü durum senaryoları’ yaratır ve “Evet, başıma hiç hoş olmayan şeyler de gelebilir.” derseniz son derece gerçekçi biçimde yolunuza devam edebilirsiniz. Üstüne bir de en kötü durum senaryolarına karşı taktiksel planlar yaparsanız eliniz çok daha güçlenir. Zaten bugün başarılarıyla tanıdığımız girişimcilerin çoğu da kendi işlerini kurarken önce “Karşılaşabileceğim en kötü durum nedir?” sorusunu sorup bu soruya verdikleri cevaba göre de gerekli planları yapmış ve en nihayetinde amaçlarına ulaşmış kişilerdir.

Mutlaka okuyun: Girişimciler Ne Zaman Vazgeçmeli ya da Mücadeleye Devam Etmeli?

 

10. Çalışanlarınızın kendilerini göstermelerini sağlayın.

Belki bilirsiniz, Google’ın meşhur bir politikası vardı; buna göre çalışanlar iş sırasında zamanlarının %20’sini kişisel projeleri doğrultusunda kullanma hakkına sahipti. Şirketin buradaki temel amacı elemanlarının hep dinç kalmalarını sağlamaktı. Elbette herkes günlük bazda belirli görevleri yerine getirmekle yükümlüydü fakat bunlardan artakalan zamanlarda da çeşitli inovasyonlar yapıp şirkete para kazandırmaları için yeni projeler geliştirmeleri isteniyordu. Google devasa bir firma haline gelince bu resmi politikasını sonlandırdı ancak boş zamanlarda yeni projeler ve fikirler üretme felsefesi hâlâ daha şirket kültürünün ana unsurlarından biri konumunda.

Bir başka dünya devi IBM ise şirket içinde radyo hizmeti sunuyor, böylelikle çalışanlar geliştirdikleri projeleri veya önemli meseleleri tüm dünyadaki IBM personeliyle paylaşabiliyor. Radyo istasyonunu yöneten kimseye ek para ödenmiyor, yani istasyon fikrini bir nevi seçmeli ders ya da ders dışı faaliyet gibi kabul edebiliriz. Ama uygulama şirket içerisinde fazlasıyla rağbet görüyor. İstasyon sayesinde 200.000’i aşkın IBM çalışanı ülke sınırlarını aşarak ortak bir platformda buluşuyor, birbirlerinden çok değerli bilgiler öğrenme imkânına erişiyor ve en önemlisi de yaratıcı kimliklerini ön plana çıkarıyor.

 

İlginizi çekebilir

Warren Buffet’tan İlk Milyonunuzu Kazanmanızı Sağlayacak Tavsiyeler
Girişimcilik Dışarıdan Nasıl Görünür ve Aslında Nasıldır?
Berkay BABAOĞLU

Yazar : Berkay BABAOĞLU

Boğaziçi Üniversitesi " Çeviri Bilimi " bölümünden mezun olduktan sonra iş hayatına atıldı. Silverline, Coca Cola gibi birçok firmada üst düzey pozisyonda çalıştı. Şimdi ise Simfer firmasında uluslararası satış müdürü olarak görev yapmakta. Sizler için iş hayatında başarı yakalamakla ilgili rehber niteliğinde yazılar kaleme alıyor.

Bir yanıt yazın

Avatar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir