Kayıptan Kaçınma İlkesi Nedir? Davranışlarımızı Nasıl Etkiler?

Kayıptan kaçınma (loss aversion) bir bilişsel yanılgıdır.

Kayıptan kaçınma ilkesi, insanlar için x birim bir şey kaybetmenin “niçin” x birim bir şey kazanmaktan daha çok önemli olduğuna atıfta bulunur.

Yani bir insan 100 lira kaybettiği zaman ekstradan 100 lira kazanmanın verdiği sevinçten daha yoğun bir üzüntü yaşar. 100 lira kaybetmemek, 100 lira kazanmaktan daha iyidir yani insanlar için.

Peki bu neden böyledir?

Kayıptan kaçınma; bilişsel psikoloji, karar teorisi, davranışsal ekonomi gibi alanlarda sıkça kullanılan bir kavramdır.

Kayıptan kaçınma kararlarımız üzerinde ciddi bir etkiye sahip olabilmekte ve bize kötü kararlar verdirebilmektedir. Hiçbirimiz para kaybetmez istemeyiz, ancak bu kaybetme korkusu bizi makul düzeyde risk almaktan alıkoyarak potansiyel kazançlardan da edebilir. Paramızı nasıl harcadığımız ve yönettiğimiz konusunda kayıptan kaçınma meselesi özellikle belirgin bir hal alır.

Kayıptan kaçınma ilkesi bireyleri, şirketleri, devletleri risk içeren hiçbir şey yapmamaya yöneltebilir. Risk almaktan kaçınmak önemli olsa bile yenilikçi çözümler üretmenin de önünü tıkar.

COVID 19’dan önce Brezilya dünya genelinde salgın hastalıklara karşı iyi ve etkili bir stratejiyle yaklaşan bir ülke olarak bilinirdi. Diğer zengin ülkelere nazaran daha dezavantajlı olmalarına rağmen salgın hastalık süreçlerini iyi yönetirdi Brezilya. Örneğin Zika olarak bilinen sarıhumma hastalığı ile mücadele için sivrisineklerin genetikleriyle oynanmış ve hastalığın ölümcül bir hal alması engellenmişti. Bu genetik mühendisliği çalışması eğer başarılı olmasaydı çok yıkıcı etkilere sahip olabilir.

Ancak bu operasyon başarılı oldu ve sarıhumma hastalığı kısa süre içinde %91 oranında azaltıldı. Eğer Brezilya siyasetçileri ve bilim insanlarının kayıptan kaçınma tutumları yüksek olsaydı, böyle bir genetik girişim olmaz ve bu hastalığa karşı bir çözüm bulunamazdı.

 

Kayıptan Kaçınma Neden Vardır?

Kayıptan kaçınma kültürel, nörolojik ve sosyoekonomik birtakım sebeplerle ortaya çıkar.

Önce beynimizin nasıl çalıştığına bakalım:

İnsan beyninin 3 farklı bölgesi, kayıptan kaçınma ilkesini tetikler.

Amigdala bölgesi korku duygusunu harekete geçirir. Örneğin yılan gördüğümüz zaman yaşadığımız irkilme amigdala bölgesinden otomatik olarak gelir. Bir maddi kayıp yaşama anında beynimizin verdiği reaksiyon da yine bu bölgeden kaynaklanır. Aynı kayıp ve korku beynin aynı bölgesini tetikler.

Striatum adlı beynin bir diğer bölgesi de bir kayıp yaşadığımız zaman aktifleşir. Striatum bölgesi tahminlerimizde hatalı olmamamıza yönelik bir faaliyet yürütür. Yani striatum bölgesi geleceği daha iyi okumamıza, geleceğe dair daha sağlam tahminlerde bulunmamıza yardımcı olur. Striatum bölgesi bir kayıp veya aynı büyüklükte bir kazanç yaşadığımızda aktif hale gelir, ancak kayıp durumu bu bölgeyi daha çok uyarır. Dolayısıyla striatum bölgesi gelecekteki kayıplardan kaçınma bağlamında bize yardımcı olur.

Son olarak beynin insula bölgesi, amigdala ile ortak çalışarak insanların bazı davranışlardan kaçınmasını sağlar. Nörobilim uzmanları insula bölgesinin bir kayıp yaşandığında aktif hale geldiğini ifade etmekteler. Bir şeyi kaybetme korkusu ne kadar yüksekte insula bölgesi o kadar aktif hale geliyor. Üstelik 100 birim kayıp, 100 birim kazançtan daha çok tetikliyor bu bölgeyi. Bu bölgelerin gücüne bağlı olarak bireyler daha çok ya da daha az oranlarda kayıptan kaçınmaya yöneliyor.

İşin sosyoekonomik yönüne bakalım şimdi de…

Sosyoekonomik faktörler de insanların kayıptan kaçınma eğiliminde önemli bir rol oynar. London School of Economics’ten profesör Ena Inesi’nin araştırmasına göre güç sahibi insanlar kayıptan kaçınma konusunda daha rahat. Zira güçlü ve varlıklı insanlar çevreleri ve varlıkları nedeniyle olası bir kayıbı daha kolay tolere edebiliyor. Sonuç olarak bu kişiler için bu kayıplar diğer insanlara göre daha az yara açıyor. Bu ise zengin ve güçlü insanların zarardan daha az korktuğunu, kazanmaya daha çok odaklandığını gösteriyor.

Güç gibi servet de yine kişinin kayıptan kaçınma eğiliminde önemli bir yere sahip. Zengin insanlar yaşadıkları kayıpları daha kolay tolere edebiliyor.

Bir insanın sosyoekonomik statüsü o kişinin kayıptan kaçınma ihtimalini de doğrudan etkiliyor. Geliri daha yüksek insanlar diğer insanlara göre kayıp yaşamaktan daha az korkuyor. Zengin ve güçlü insanlar risk almaya daha istekli oluyor.

Kültür de tabii ki çok önemli bir mesele. 53 farklı ülkeden katılımcının yer aldığı bir çalışmada kültürün insanların kayıp-kazanç algılarına nasıl etki ettiği araştırılıyor. Doğu Avrupalı katılımcıların bir şeyleri kaybetme korkusunun, örneğin Afrikalı insanlardan daha yoğun olduğu tespit ediliyor.

Böyle bir farkın temel nedeni, kolektif ve bireysel kültür arasındaki var. Kolektif toplumlarda sosyal bağlar çok daha yüksek, insanlar ailelerinden ve arkadaşlarından maddi-manevi destek görebiliyor. Böyle insanlar ise kayıptan korkmadan risk alabiliyor. Buna karşın daha bireyselliğin önde olduğu toplumlarda sosyal bağlar güçlü olmadığı için insanlar bir şeyleri kaybetmekten daha çok korkuyor.

 

Kayıptan Kaçınma Neden Önemli?

Önemli bir karar verdiğimizde ya bir şeyleri kaybederiz ya da başka bir şeylerden vazgeçeriz. Kayıptan kaçınma insanları kendileri için en iyi kararı vermekten mahrum eder. Kaybetme korkusu nedeniyle mantıklı kararlar vermekten uzaklaştırır.

Kayıptan kaçınma insani ve doğal bir eğilimdir esasında. Bizi kaybetmekten kurtarmak için vardır. Buna karşın kayıptan kaçınmanın davranışlar üzerindeki etkisi çoğu zaman olumsuzdur.

Bir alışverişin nasıl çerçevelendiği o kişinin kayıptan kaçınma algısını doğrudan etkiler mesela. Ya da bir soruyu kayıp veya kazanç bağlamında ele almak bu kişinin kararını etkiler. Dolayısıyla kayıp korkusuna neden olabilecek durumları, potansiyel kazanç bağlamında formüle etmek çok daha yararlı olacaktır.

Kayıptan kaçınma ilkesinin bize zarar vermesini önlemek için daima en kötü ihtimali düşünmek gerekir. Bu, kişinin kayıp durumunu objektif bir şekilde değerlendirmesini sağlar ve bu kararı rasyonel bir şekilde almasını sağlar.

Kayıptan kaçınma meselesi ilk olarak psikolog Amos Tversky ve Daniel Kahneman tarafından 1979 tarihli bir makale aracılığıyla kavramsallaştırıldı: İnsanlar negatif ve pozitif değişimlere farklı tepkiler gösterir. X birim kayıp, x birim kazançtan daha güçlü bir etkiye sahiptir. Bu ise beklenti teorisinin doğmasına neden olmuştur.

Beklenti teorisi ise bireylerin farklı opsiyonlar arasında neye göre seçim yaptığını ele alır. Örneğin insanlar daha büyük bir kayıp yaşamamak için daha ufak meblağlar ödemeye razıdır. Bireyler finansal riskten kaçınmak için bu yola başvurur. Sigorta mesela…

Birkaç örnekle izah edelim:

 

Sigorta

Şirketler ürünlerini satmaya çalışırken, potansiyel müşterileri ikna ederken kayıptan kaçınma ilkesini kullanır.

İnsanlar güvence ihtiyacı ve kayıptan kaçınma duygusuna oynayan sigorta sektörü tamamen böyledir. Sigorta şirketleri, insanların-şirketlerin sigorta yaptırmadıklarında ne tür olumsuz durumlarla karşılaşabileceklerini madde madde belirtir. Bu ise insanların-şirketlerin sigortasız hareket ettiklerinde başlarına neler geleceği hakkında kaygıya kapılmasına neden olur. Sigorta şirketleri bireyleri, büyük kayıplardan kaçınmaları için bireylere aylık düzenli taksitler halinde sigorta yaptırmalarını teşvik eder. Bu örnekte görüldüğü üzere kayıptan kaçınma ilkesi sayesinde insanlara sigorta planları satılır.

 

Finansal Risk

Kayıptan kaçınma ilkesini baz alarak insanların bir şeyler kaybetmekten çok korktuğunu, para kaybetmenin para kazanmaktan daha güçlü duygular uyandırdığını söyleyebiliriz.

Yatırım kararı verirken bir kişi genelde yatırımın olası getirilerinden ziyade yatırımın içerdiği riskleri düşünür. Elindeki hisse senedini satan kişinin, o hissenin fiyatlarını kontrol etmemesi önerilir genelde. Çünkü pek çok insan para kaybeden yatırımlara daha çok odaklanır ve bu esnada kazanç getirecek yatırımlara yeterince dikkat etmez.

Kayıptan kaçınma obsesyonu, insanların satın aldıkları evi satın alma fiyatının altında bir rakama satıp satmama kararı verirken de ortaya çıkar. Belki bugün o evi satmak için en ideal zamandır, bir daha bu rakama evi satamaz kişi; ancak satın aldığı fiyatın altına satıyor olmak bu kişiyi evi satmaktan vazgeçirebilir.

 

Sonuç

Yazımızı toparlayacak olursak…

Kayıptan kaçınma bir bilişsel yanılgıdır. X birim kaybın X birim kazançtan daha yoğun duygular yarattığını ileri sürer. Sonuç olarak kişi kayıptan kaçınmak için elinden geleni yapar. Kayıptan kaçınma doğal ve insani bir yönelimdir; kültür, sosyoekonomik durum ve nörolojik unsurlar işin içindedir.

Kayıptan kaçınma ilkesinin zararlı yanlarından kurtulmak için ortadaki meseleyi yeni bir çerçevede ele almak, en kötü durum senaryosunu tespit etmek ve verilecek kararları rasyonelize etmek gerekir.

Durmuş BAYRAM

Yazar : Durmuş BAYRAM

Bilkent Üniversitesi "İletişim ve Tasarım" bölümünden mezun olduktan sonra DW Türkçe gibi birçok saygın kurumda online gazetecilik ve video üreticiliği yaptı. Sizler için iş fikirleri ve para kazanma yollarıyla ilgili araştırmalar yapıp rehber niteliğinde içerikler hazırlıyor.

Bir yanıt yazın

Avatar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir