Davranışsal Finans Nedir? Yatırımlarınızı Nasıl Etkiler?

“Yatırımcının en büyük problemi ve hatta en büyük düşmanı kendisidir.” – Benjamin Graham

Yatırımcılar, yatırım sürecinde sık değişen bir psikolojiye girerler. Eminim bu ruh hali size de tanıdık gelecektir.

Eğer öyleyse, yalnız değilsiniz. Neticede, bilgi tedarik etmek, menkul kıymeti seçmek, elinde tutmak ve satmak ve sonrasında yeni bir tane seçmek gibi aşamaları içeren bu döngüsel yatırım sürecinin içerisinde birçok psikolojik gizli tehlike bulunmaktadır. Buna rağmen, yatırımcılar sadece davranışsal temayüllerinin farkında olup onlardan kaçınarak tarafsız kararlar verebilirler. Yeni ortaya çıkan davranışsal finans alanı, gerçek finansal davranışlara ışık tutmayı amaçlamaktadır.

Bu yazı, davranışsal finansın amaçlarını, yatırımcıları ağına düşüren çeşitli bilişsel ve duygusal önyargıları, bu önyargıların sebep olduğu taraflılığın doğurduğu sonuçları ve kültürün yatırım karar sürecini nasıl etkilediğini ana hatlarıyla çizmektedir.

 

Geleneksel Finans & Davranışsal Finans

Var olan ekonomik ve finansal teori, bireylerin bilgili ve kararlarında tutarlı olduklarını varsayar. Ayrıca yatırımcıların rasyonel olduklarını da iddia eder ki bu iki ayrı varsayımı beraberinde getirir. Birinci varsayım, bireylerin yeni bilgi aldıklarında inançlarını buna göre doğru bir şekilde güncelledikleridir. İkincisi ise, bireylerin daha sonra seçimlerini kurallara uygunluğu (normatif) açısından kabul edilebilir bir biçimde yaptıklarıdır. Bu çerçeve ilgi çekici derecede basit olmakla birlikte, gerçekte insanların rasyonel (mantıklı) bir şekilde hareket etmedikleri gayet açıktır. Esasında insanoğlu amacına aykırı sistemsel davranış kalıplarının %80’inde irrasyonel (mantığa aykırı) davranır. Bireysel yatırımcıların %80’i ile kurumsal yatırımcıların %30’u mantıklı olmaktan ziyade eylemsizdirler.

Teorik tahminlerin sonucu olan bu sapmalar, davranışsal finansın önünü açmıştır. Davranışsal finans, doğru finansal davranışı araştırmak için psikolojiden, sosyolojiden ve hatta biyolojiden faydalanarak yatırımın bilişsel ve duygusal boyutlarına odaklanır.

 

Davranışsal Temayüller ve Yatırım Kararlarına Etkileri

Hepimizin ruhunun derinliklerinde, güçlü birtakım eğilimler vardır. Bunlar günlük hayatımızda bizlere yardımcı olabileceği gibi yatırım yaparken tam tersi bir etki de yapabilir. Yatırım davranışı temayülleri hem bilişsek hem de duygusal eğilimleri bünyesinde barındırır. Bilişsel temayüller istatistiki, bilgi-işleme dayalı ve hafızayla ilgili hatalardan kaynaklanırken duygusal taraf tutmalar dürtü ve sezgilerden ileri gelir ve verilerden ziyade hislere dayanan eylemlerle sonuçlanır.

 

Aşırı Özgüven

İnsanlar genelde dünyayı olduğundan daha olumlu görürler. 1980 yılında, finans dışı bir çalışmada, sürücülerin %80’e yakınının kendilerini güvende olan %50’nin içerisinde gördükleri ortaya çıkmıştır. Diğer başka meslek grupları – doktor, avukat, öğrenci ve genel müdür – içerisinde yapılan araştırmalara göre ise bu kişiler kendilerini değerlendirirken gerçek dışı bir şekilde olumlu olup, geçmişte aldıkları olumlu neticelere katkılarını da aynı derecede abartmaktadırlar. Özgüven aslında kıymetli bir haslet olmakla birlikte kişiyi taraflı yatırım kararları vermeye de sevk edebilir.

Fazla özgüven duygusal bir temayüldür. Kendilerine aşırı güvenen yatırımcılar, yatırımları üzerinde aslında sahip olduklarından daha fazla kontrol sahibi olduklarına inanırlar. Yatırım, geleceğe dair karmaşık tahminler yürütmeyi beraberinde getirir. Ancak fazla özgüvenli yatırımcılar, başarılı yatırımları tanıma konusunda kendilerini olduklarından fazla yetenekli görebilirler. Hatta, uzmanlar kendi yeteneklerini ortalama insandan daha çok abartırlar. 1998 yılında yapılan bir araştırmada varlıklı yatırımcılar, kendilerinin doğru hisse senedini seçme konusundaki yeteneklerinin portföyün performansı açısından çok önemli olduğunu belirtmişlerdir. Gerçekte ise performansa etkisi daha fazla olan şeyleri görmezden gelmişlerdir. En kötü senaryoda, aşırı özgüvenli bir yatırımcı yatırım dolandırıcılığına dahi girişebilir ya da dahil olabilir. Ekonomist Steven Pressman, aşırı özgüveni, yatırımcıların finansal sahtekarlığa yatkınlığının birinci mesulü olarak görmektedir.

 

Kendine Mal Etme Eğilimi

Kendine mal etme eğilimi, yatırımcılar başarılı sonuç aldıkları zaman bunu kendilerine ve başarısızlıkları da dış etkenlere bağladıkları zaman ortaya çıkar. Bu eğilim çoğu zaman bir kendini koruma ya da geliştirme aracı olarak kullanılır. Kendine mal eden yatırımcılar aşırı özgüvenli bir hale dönebilirler ve bu da sonuçta başarısızlığa dönüşebilir. Bu etkileri azaltmak için yatırımcılar kendi hatalarını takip edip farkında olmalı ve bir çeşit hesap verme mekanizması kurmalıdırlar.

 

Aktif  Yatırımcılık

Birçok çalışma, piyasalarda çok fazla sayıda alım-satım işlemi yapan (aktif borsacı) yatırımcıların piyasa genelinin altında performansa sahip olduğunu göstermektedir. Akademisyenler Brad Barber ve Terrance Odean tarafından yürütülen bir araştırmada, telefon üzerinden geleneksel aracıları (simsar) kullanan yatırımcıların internet üzerinden daha aktif ve daha spekülatif bir şekilde alım satım işlemleri yapanlardan daha iyi sonuçlar aldıkları gözlemlenmiştir. Barber ve Odean bir başka çalışmalarında ise aynı aracı kurumda hesapları kayıtlı 78 bin Amerikalı bireysel yatırımcıyı analiz etmişlerdir. Topluluğu adi hisse senetleri portföylerinin aylık kazançlarına göre beş farklı gruba ayırdıktan sonra, aktif yatırımcıların en düşük kazançları sağladıkları sonucuna ulaşmışlardır. Ayrıca yatırımcı aşırı özgüveninin, aktif bir şekilde alım satım yapma konusunda önemli bir motivasyon kaynağı olduğu da araştırmanın sonuçları arasındadır.

 

Kayıptan Kaçınma (Kaybetme Korkusu)

Etkin piyasa teorisine göre risk ve kazanç arasında doğrudan bir mübadele ilişkisi vardır. Bir yatırım ile ilişkilendirilen risk ne kadar yüksekse, geri dönüş de o kadar fazladır. Teoriye göre yatırımcılar almak istedikleri ya da alabilecekleri risk seviyesinde en yüksek kazancı sağlamayı amaçlarlar. Ancak davranışsal finans ya da bununla alakalı araştırmalar başka türlü olduğunu gösteriyor.

Davranışsal finansın öncülerinden Dan Kahneman ve Amos Taversky, “Beklenti Teorisi: Risk Halinde Karar Verme Analizi” adlı ufuk açıcı çalışmalarında, yatırımcıların kaybetmeye karşı, muhtemel kazançlara karşı olduklarından daha hassas olduklarını öne sürmüşlerdir. Özetle insanlar kazanç sağlamaktansa kaybı önlemeyi tercih ederler: 10 dolar kaybetmemek 10 dolar bulmaktan iyidir. Birtakım tahminlere göre insanlar, kayıpların muhtemel kazançlardan neredeyse iki kat daha ağır olduklarını düşünüyorlar. Çok pahalıya mal olabilecek bir olayın gerçekleşme ihtimali çok düşük olsa dahi insanlar daha küçük ve kesin kayıpları daha büyük kayıplara tercih ederler.

Örneğin; insanlardan 900 doları direkt almakla, %90 ihtimalle 1000 dolar kazanmak (%10 ihtimalle hiçbir şey kazanmamak) arasında seçim yapmaları istendiğinde birçoğu riskten kaçınmış ve 900 doları direkt olarak almayı tercih etmiştir. Bu sonuç, her iki durumda da muhtemel kazancın aynı olmasına rağmen ortaya çıkmıştır. Buna rağmen, eğer 900 dolar kaybetmek ile %90 ihtimalle 1000 dolar kaybetmek seçenekleri sunulsaydı, insanların çoğu ikinci seçeneği (%90 ihtimalle 1000 dolar kaybetmek) tercih etmek suretiyle kayıptan kaçınma umuduyla risk almaktan çekinmeyen bir tavır sergilerlerdi.

 

Eğilim Etkisi

Yatırımcılar, kaybetme korkularının bir sonucu olarak, sıklıkla kayıplarının farkına varmaktan sıklıkla geri dururlar ve hisseleri ellerinde tekrar eski seviyelerine geri gelmeleri umuduyla gereğinden fazla tutarlar. Hersh Shefrin ve Meir Statman adlı iki ekonomistin 1985 tarihli araştırmalarında ortaya atılan bu etki, insanların kazançlı pozisyonlarda hemen satıp, kaybedenlerde uzun süre beklediklerine dair bir temayülü ifade etmektedir.

Berkeley Business School hocalarından olan Terrance Odean bu etki üzerinde çalışmış ve kazanan yatırımların elden çıkarılışını takip eden aylarda dahi bu yatırımların, portföydeki kaybeden yatırımlardan daha iyi performans sergiledikleri sonucuna ulaşmıştır. Bireysel ya da profesyonel olsun çoğu yatırımcı bunu, hisse senetleri, gayrimenkul ve vadeli sözleşmeler ile yapmaktadır. Kişinin bu etkiye kapılmasıysa iyi bilinen bir yatırım kuralı olan “kaybettireni sat, kazandıranı tut” ilkesiyle çelişmektedir.

Profesyonel yatırımcılar ve varlık danışmanlarına göre, kaybetme riski müşteriler için her zaman önemli olmaya devam edecek. Buna rağmen, onlara “zararın” göreceli bir terim olduğunu ve kendilerine kar ve zararı değerlendirirken kullanabilecekleri uygun bir referans noktası bulmaları konusunda yardımcı olabileceğinizi hatırlatmalısınız.

 

Portföy Oluşturma ve Çeşitlendirme

Çerçeveleme

Modern portföy teorisinin kurucusu Nobel ödüllü ekonomist Harry Markowitz’e göre bir yatırım tek başına değil, portföye olan etkisi miktarınca değerlendirilmelidir. Yatırımcılar tekil varlıklara odaklanmaktansa, varlığı daha geniş bir şekilde ele almalıdırlar.

Buna rağmen, pratikte yatırımcılar belirli yatırımlara ya da yatırım sınıflarına aşırı derecede odaklanırlar. Bu dar çerçeveler yatırımcının zarar karşısında daha hassas olmasına yol açarlar. Ancak, eğer yatırımları geniş çerçevede değerlendirirlerse kısa vadeli kayıpları ve etkilerini kabul etmeye daha yatkın olacaklardır.

 

Zihinsel Muhasebe

İnsan aklı, zihinsel olarak harcama ve yatırımları biriktirmeye ya da sınıflandırmaya meyillidir. Bu birikimlerin içinde okul ücretleri ve emeklilik gibi genelde farklı risk tahammülü seviyeleri olan farklı hesaplar bulunur. Zihinsel muhasebe insanları çoğu zaman ekonomik ilkeleri ihlal etmeye iter.

Chicago Üniversitesinden Richard Thaler’in şu örneğine bir göz atalım: L Hanım ve Bey kuzeybatıya balık tutmak için seyahat düzenlerler ve bir miktar somon balığı tutarlar. Balıkları paket yapıp uçakla eve gönderirler ancak balıklar yolda kaybolur. Havayolu şirketi kendilerine 300 dolar gönderir. Çift bu parayı alır ve 225 dolarlık bir akşam yemeği yer. Daha önce hiç, bir restoranda bu kadar para harcamamışlardır.

Thaler’e göre bu örnek, paranın etiketli olmamasını gerektiren takas edilebilirlik ilkesini ihlal etmektedir. Abartılı akşam yemeği, eğer çiftin toplam maaşlarına 300 dolar zam yapılsaydı gerçekleşmezdi. Ancak bu yemeğe gittiler çünkü zihinlerinde bu beklenmedik bir kazanç olarak zihinlerinin “yemek” hesabına eklendi. Yatırımcılar, yatırımlar arasındaki ilişkiye değil de daha çok tekil sınıflara odaklanıp genel varlık durumları hakkında geniş düşünmemeye meyillidirler.

 

Aşinalık Eğilimi

Portföy çeşitlendirmenin getirdiği bariz kazançlara rağmen, yatırımcılar aşina oldukları için kendi ülke, bölge, şehir ve şirketlerini tercih ederler. Columbia Business School hocalarından Gur Huberman bir çalışmasında, ABD’nin 50 eyaletinin 49’unda yatırımcıların kendi yerel telekomünikasyon şirketlerinin hisselerini tutmaya diğer bölgesel telekomünikasyon şirketlerininkilere göre daha meyilli olduklarını ifade etmiştir. Ayrıca yatırımcılar yurtiçi yatırımları uluslararası yatırımlara tercih etmektedirler. Norman Strong ve Xinzhong Xu isimli iki profesör, yaptıkları çalışmada bu yerli varlıkları tercih etme temayülünü incelemiş ve yatırımcıların iç piyasalara dair iyimserliklerinin yerliyi kayırmaya delil olarak gösterilemeyeceğini sonucuna ulaşmışlardır.

Coğrafi aşinalığın ötesinde, yatırımcılar ayrıca çalıştıkları şirketin hisselerine yatırım yapmayı tercih etmektedirler. Ancak bunun sonucu çalışanlar için tehlikeli olabilir çünkü eğer portföylerinin büyük bir kısmını çalıştıkları şirketin hisselerine ayırırlarsa, kendileri bu yatırımla hem birikimlerini hem de iş ve tazminat imkanlarını tehlikeye atarak bileşik bir kayıp yaşama ihtimaliyle karşı karşıya kalabilirler.

Aşinalık temayülünün diğer bir olası sonucu ise yatırımcıların standardın altında portföylere sahip olmaları ve bu yüzden yeterince çeşitlendirmemiş olmanın sıkıntılarını yaşamalarıdır. Bir portföy için en iyisi en az 300 hisse bulundurmakken ortalama yatırımcı sadece üç ya da dört adet hisseyi elinde tutar. Ortalama yatırımcının işverenine, yüksek sermayelendirmeye ve yerel hisselere odaklanması çeşitlendirmenin avantajlarını eksiltmektedir. Bu eğilimin önüne geçmek için yatırımcılar daha çok çeşitliliğe başvurmalıdırlar.

 

Bilginin Yanlış Kullanımı

Çıpalama Eğilimi

Yatırımcılar bir inanışa tutunup onu geleceğe yönelik değerlendirmelerinde öznel bir referans noktası olarak kullanma eğilimindedirler. İnsanlar genelde kararlarını bilgiyi ilk aldıkları kaynağa (bir hissenin ilk fiyatı gibi) dayandırırlar ve görüşlerini yeni bilgilere göre şekillendirmekte zorlanırlar. Sabitleme fenomeni birçok durumda kendini gösterebilir: Dava sonucu genelde davacının ilk talebinden etkilenir; emlak piyasasında, taraflar bilmeden rastgele paylaşılan fiyatlardan etkilenirler. Yatırım bağlamında bakacak olursak, yatırımcıların genelde bir hissenin alım fiyatının ya da endeks seviyesinin etrafında sabitlendiklerini örnek verebiliriz. Örneğin, FTSE endeksinin 5000 puan gibi yuvarlanmış bir sayıyla gösterilmesi genelde orantısız ilgi çekmektedir.

Mutlaka okuyun: Çıpalama Etkisi Nedir? Kararlarımızı Nasıl Etkiler?

 

Temsil Yanılgısı

Yatırımcılar bu eğilimi gösterdiklerinde, genelde bir yatırımı son zamanlardaki performansından dolayı iyi ya da kötü olarak etiketlerler. Neticede hisselerin fiyatları arttıktan sonra artışın devam edeceği beklentisiyle satın alırlar ve yerleşik fiyatın altında olan hisseleri de aynı içgüdüyle görmezden gelirler. İnsanlar geçmiş deneyimler doğrultusunda düşünmeye ve sonuçlara titiz olmayan bilgilerle çok çabuk ulaşmaya meyillidirler. Örneğin, eğer bir firma bir çeyrekte yüksek kar açıklarsa, yatırımcı bu eğilim nedeniyle gelecekteki kazançların da aynı seviyede yüksek olacağına gereğinden hızlı bir şekilde kanaat getirebilir.

 

Kumarcının Yanılgısı

Temsil yanılgısıyla bağlantılı olarak kumarcının yanılgısı da ortada bir örüntü olmadığı halde varmış gibi görmekten geçer. Yatırımcılar genelde rastgele olan şeylere bir düzen atfetme isteği duyarlar. Fenomene bu isim, kumarhanede şanslı bir dizinin peşinden kötü şanslı bir dizinin geleceğine inanan kumarcılardan ilham alınarak verilmiştir.

Nobel ödüllü Daniel Kahneman bir diğer ünlü çalışmasında şu soruyu sormuştur: “Sizce bir bozuk para havaya atıldığında verilen sıralamalardan hangisinin ortaya çıkması daha mümkündür? – TTTYYY ya da TYTYYT?”. İnsanların çoğu bu soruya sehven ikinci seçenek cevabını vermiştir çünkü insanlar birincisinin rastgele görünmediğini düşünürler. İnsan zihni olaylarda örüntü bulmaya çalışır ve nedensellik arama konusunda da epey hızlıdır. Konu yatırım olunca ise bu mantık hatası üst üste birkaç yıl başarılı olan fon yöneticilerine hak ettiklerinden fazla güvenilmesine sebep olabilir. Ayrıca yatırımcıların ortada olmadığı halde trend varmış gibi algılayıp yanlış adımlar atmalarına da sebep olabilir.

 

Dikkat Yanılgısı

Geleneksel finansal teoriye göre, yatırım sürecindeki alım ve satım işlemleri aynı bozuk paranın iki farklı yüzü kadar birbirleriyle alakalı olmalıdır. Yani, teoride yatırımcılar almaya ve satmaya karar verirken aynı göstergeleri gözlemlerler. Buna rağmen, 2006 yılında yapılan bir çalışmaya göre, yatırımcılar dikkatlerini çeken hisseleri (haberlerdeki firmaların hisseleri, işlem hacmi anormal derecede yüksek olan hisseler ya da günlük getirisi aşırı yüksek olan hisseler gibi) satmaktan ziyade almaya meyillidirler. Örneğin, CNBC sunucusu Maria Bartimoro öğlen haberlerinde bir hisse senedinden bahsederse, bu hissenin işlem hacmi dakikalar sonrasında beşe katlayacak şekilde artar.

Bu, yatırım yapmanın binlerce hisseyi derinlemesine incelemesini gerektirmesinden ve yatırımcıların bu konuda sınırlı olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu etki satarken de karşılarına çıkmamaktadır çünkü zaten satabilecekleri varlık sayısı sahip olduklarıyla sınırlıdır. Bu yanılgının etkisi, profesyonel ve kurumsal yatırımcılara çok fazla dokunmamaktadır çünkü kendileri araştırmaya daha fazla zaman ayırırlar ve analiz yapmak için bilgisayarları kullanırlar.

Bazen, bir yatırımın ilgi çekici özellikleri, o yatırım faydalarını gölgede bırakabilir. Örneğin, çok sayıda insan tarafından okunan gözlerden uzak bir tatil yeri, kendileriyle aynı kafada olan tatilcilerin oluşturduğu bir kalabalıktan dolayı hayal kırıklığına uğrayacak olan bir tatilci kitlesinin dikkatini çekebilir. Aynı şekilde, yatırımcının dikkatini çekmesine dayalı alımlar da hayal kırıklığıyla sonuçlanabilir.

 

Yatırımda Kültürel Farklılıklar

Ekonomistler, geleneksel bir şekilde, diğer etkenlerin finansal karar verme şeklini nasıl etkileyebileceğini görmezden gelerek yanılgıların evrensel olduklarını düşünegelmişlerdir. Makalenin bu noktasına kadar bizler de öncelikli olarak daha birey odaklı olan psikolojik etkenlerden bahsettik. Buna rağmen, seçimlerin toplum ve kültür gibi dış etkenlere göre şekillendiğine dair kanıtların sayısı giderek artmaktadır. Yeni ortaya çıkan bir çalışma alanı olan kültürel finans, sadece bu konuya eğilmektedir. Davranışsal ve kültürel finansın ikisi de geleneksel anlayış olan saf mantığı reddetmektedirler.

Bu bölüm ise, dünya üzerindeki farklı kültürlerdeki yatırım eğilimlerini araştırmaktadır. Bunların içerisinde farklı seviyelerdeki kayıptan kaçma eğilimi, yatırımlara yönelik sabır, portföy yönetimi yaklaşımları ve daha fazlası bulunmaktadır.

 

Kültür Nedir?

Kültürün belki de en bilinen tanımı, Geert Hofstede adlı sosyoloğa ait olanıdır. Hofstede onu zihnin, değer, kural, ritüel ve sembollerle ifade edilen toplu bir ruhsal programlaması olarak tanımlar. Kendisi kültürü beş boyutta inceler: Güç ve Refah Dağılım Endeksi, Bireysellik, Erillik (Erkek Egemenlik), Belirsizliğin Önlenmesi Endeksi, Uzun Vadede Uyum Sağlama. Kültürler bu boyutları farklı seviyelerde vurguladıkları için, aşağıdaki analizlerde belirli kültürel boyut ve hususiyetlerin farklı yatırım eğilimlerine nasıl katkıda bulundukları incelenmektedir.

 

Kayıptan Kaçınmada Uluslararası Farklılıklar

2010 yılında, Dr. Mei Wang, Dr. Marc Oliver ve Dr. Thorsten Hens isimli üç akademisyen, 50 farklı ülkeden yaklaşık 7bin yatırımcının zaman tercihlerini, risk davranışlarını ve davranışlar eğilimlerini araştırmışlardır. Milli refah ve büyüme gibi faktörleri kontrol ettikten sonra kaybetmeye tahammülü en yüksek olanların Anglo-Sakson ülkeler olduklarını, en fazla kayıptan kaçınanların ise Doğu Avrupa ülkeleri oldukları sonucuna ulaşmışlardır. Kültürel boyutlardan özellikle bireysellik, güç ve refah dağılımı ve erkek egemenliğin kayıptan kaçınmayla son derece ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Çalışmanın sonucunu daha iyi anlayabilmek için gelin bireysellik ve tam karşıtı olan kollektivizmi inceleyelim. Doğu Asya gibi kollektivist toplumlarda bireyler kendilerini parçası oldukları sosyal gruplar üzerinden tanımlarken, Batı kültürü gibi bireyci topluluklarda, bireysel başarı ve değerler tanımlamada daha önemlidir. Bireyci kültürlerde, kendini geliştirme ve bağımsızlık vurgulanır bu yüzden insanlar kendileriyle ilişkilendirilen bir objeye (ya da yatırıma) daha çok kıymet verirler. Buna karşılık, kollektivist bir kültürün mensupları, bir olaya daha bütünsel yaklaştıkları için kaybetmekle başa çıkma hususunda daha başarılıdırlar. Ayrıca bu insanlar daha fazla sosyal destek aldıkları için de daha dayanıklıdırlar.

Yatırımcının kayıptan kaçınma eğilimini etkileyen bir diğer kültürel boyut ise güç ve refah dağılımı endeksidir ki bu endeks, bir toplumdaki güç ve zenginliğin dağılımını ölçer. Endeksi yüksek olan bir ülkede daha katı bir hiyerarşi olması, girişkenlerin cesaretlerinin kırılması ve duyguların bastırılmasının cesaretlendirilmesi daha muhtemeldir. Çünkü eğer eşitsizlik fazla ise, ortalama bir kişi kayıp ya da zararın sonuçları konusunda daha yardıma muhtaç ve karamsar olur. Bu yüzden, endeks ne kadar yüksekse, yani güçlüler ne kadar zenginse, zarardan kaçınma seviyesi de o kadar yüksektir.

 

Zamansal Tercihlerde Uluslararası Farklılıklar

Aynı araştırmacılar, zaman tercihlerini anlamak için uluslararası bir anket yapmışlardır ve bu ankette aşağıdaki soruları sormuşlardır:

Aşağıdaki tekliflerden hangisini kabul ederdiniz?

  1. Bu ay 3400 dolarlık bir ödeme
  2. Önümüzdeki ay 3800 dolarlık bir ödeme

 

Lütfen aşağıdaki alternatifleri değerlendiriniz

  1. Şu an 100 dolarlık bir ödeme
  2. Bundan bir sonra X dolarlık bir ödeme

(X, en az … dolar olmalıdır ki, b seçeneği a seçeneği kadar çekici olsun)

 

Lütfen aşağıdaki alternatifleri değerlendiriniz

  1. Şu an 100 dolarlık bir ödeme
  2. Bundan 10 yıl sonra X dolarlık bir ödeme

(X, en az … dolar olmalıdır ki, b seçeneği a seçeneği kadar çekici olsun)

Bu çalışmanın sonucu, Nordik ülkelerin ve Almanca konuşulan ülkelerin en sabırlı olduklarını ve Afrika ülkelerinin (%33 oran ile) en az sabırlı olduklarını ortaya koymaktadır. Germen ve Nordik ülkelerden olanlar (%85 oran ile), Anglo-Sakson, Asya ve Orta-Doğu kültürüne ait ülkelerin beklemeye daha istekli oldukları sonucuna ulaşılmıştır.

Diğer bir boyut olan belirsizlikten kaçınma ise toplumun belirsizliğe karşı toleransını göstermektedir ve bu boyut da zaman tercihleri üzerinde etkili olabilir. Özellikle, belirsizlikten kaçınma endeksi yüksek olan bir toplum, belirsiz durumlara karşı daha az toleranslıdır. Gelecek şimdiden daha az tahmin edilebilir olduğu için, bu endeksi yüksek olan kültürlerde insanlar şimdiki getirileri gelecektekilere tercih ederler.

Şimdi de farklı bir kültürel boyut olan uzun vadede uyum sağlamaya bakalım. Doğu Asya gibi uzun vadede uyum özelliği yüksek olan kültürlerde insanlar geleceğe daha fazla değer biçme ve daha sabırlı olma eğilimi gösterirler. Bununla birlikte, Güneydoğu Asya’ya hakim olan Hinduizm ve Budizm gibi dinler de “yeniden doğuş” kavramını öğretirler ki bu kavram yaşanılan hayatın, insanın varoluşunda küçük bir aralık olduğunu anlatır. Bu yüzden Asyalıların daha sabırlı oldukları sonucuna ulaşılmıştır.

 

Kültür ve Portföy Yönetimi

Portföy Dağılımı ve Dış Yatırım:

2012 yılında yürütülen bir çalışmada, akademisyenler Raj Aggarwal, Colm Kearney ve Brian Lucey, Hofstede’nin kültürel boyutlarını, yurtdışı portföy yatırım eğilimlerini incelemek üzere kullanmışlardır. Bu üç akademisyen, bireysellik, erillik ve belirsizlikten kaçınmanın sınır ötesi yatırımlarla son derece bağlantılı olduklarını bulmuşlardır. Örneğin, bireysellik ve erillik daha fazla yabancı yatırım çeşitlendirmesiyle ilişkilendirilmiştir. Öte yandan, belirsizlikten kaçınma boyutu ise daha çok yatırımcıların aşina oldukları yerlerde yatırım yapmalarıyla ilişkilendirilmiştir. Belirsizlikten kaçınma endeksi yüksek olan ülkeler, daha az yabancı yatırım çeşidi bulunmaktadırlar. İlginç bir şekilde, yatırımcının konuyla ilgili bilgisi arttıkça aşinalık eğiliminin etkisinin azaldığı görülmüştür.

 

Varlık Yönetimi:

2007 yılında ABD, Almanya, Japonya ve Tayland’ı konu alan bir çalışma, belirsizlikten kaçınan ülkelerdeki varlık yöneticilerinin portföylerini serbest olabilecekleri sınırda çeşitli yapmaktan kaçındıklarını ve yoğun araştırmalarla belirsizliği gidermeye çalıştıklarını bulmuştur.

Daha fazla belirsizlik önleme eğilimi olan bir varlık yöneticisi, piyasa endeksinden çok fazla şaşmayabilir. Çalışma, varlık yöneticilerinin düşmelerine izin verilen ve aslında bir şans verebilecekleri izleme hatalarının farklarını göz önünde bulundurmuştur. Çalışılan ülkeler arasında en yüksek belirsizlikten kaçınma endeksine sahip olan Japonya, en düşük olan ise ABD çıkmıştır. Buna ek olarak, Japon varlık yöneticilerinin araştırmaya en çok vakit (çalışma saatlerinin %44-45’ini) ayıranlarken, Amerikalı olanların ise en az vakit (çalışma saatlerinin %40’ını) ayırdıkları ortaya çıkmıştır.

 

Davranışsal Finansın Sonu

Doğuştan gelen davranışsal temayüllerimizi tedavi edememekle birlikte onların hayatımıza etkilerini kesinlikle yumuşatabiliriz. Geri bildirim, kararların denetleme yolları, kontrol listeleri gibi bu eğilimlerimizin tersine çalışan sistemler kullanarak daha mantıklı kararlar alabilir ve yatırımda başarı şansımızı artırabiliriz. İster bir bireysel yatırımcı, bir yatırım yöneticisi, isterseniz de bir borsacı olun, yatırım kararlarının arkasındaki itici güçleri anlamanın çok faydasını göreceksinizdir.

“Davranışsal Finansın Sonu” adlı kitabında Profesör Richard Thaler, bir gün davranışsal finansın eskisi kadar tartışmalı olmayacağını ve o gün bu alandaki fikirlerin ana akım düşüncelerin bir parçası olacağını öngörmüştür. Nihayetinde insanlar, “başka finans türleri yok mu?” sorusunu sorabilir. Bu noktada davranışsal fikirler rutin bir şekilde ekonomik ve finansal davranış modellerinin içine dahil edilecektir. Davranışsal finansın içinde kültürel finans ve nöroekonomi gibi niş alanların ortaya çıkışı bizi bu konuda kendisine katılmaya sevk etmektedir.

 

İlginizi çekebilir

Borsada Yatırım Yapmak İsteyenlere
Warren Buffett’ten Acemi Yatırımcılara Tavsiyeler
Yatırımcı Psikolojisi ile İlgili Kaçınmanız Gereken 8 Tuzak
Avatar

Yazar : Rıdvan

Bir yanıt yazın

Avatar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir