Erteleme Hastalığı İle Nasıl Baş Edebilirsiniz?

Erteleme garip ve tarifi imkansız bir dürtüdür. Öyle ya da böyle herkes bu duyguyu yaşar ama erteleme hastalığına kapılmamızın altında yatan sebepleri tespit etmemiz oldukça zor olabilir.

Nihayetinde erteleme, insanları hedeflerine daha da yaklaştırmak için yapılan faaliyetleri geciktirmek anlamına gelir–amacınız ister her geçen gün büyüyecek bir iş kurmak ister var olan şirketinizi güçlendirmek olsun durum değişmez. Peki öyleyse neden insanlar onları bekleyen bu daha aydınlık ve güçlü geleceğe doğru koşmuyorlar da bir şeyleri ertelemeyi tercih ediyorlar?

 

Bilime Göre Neden Erteliyoruz?

Erteleme üzerine yapılmış bilimsel çalışmaların sayısı son 20 yılda hatırı sayılır miktarda artmıştır. Araştırmacılar bir zamanlar bu meseleyi temel bir zaman yönetimi problemi olarak görüyorlardı, ancak şimdi bu durumu son derece karmaşık hatta bir o kadar da bireysel bir olgu olarak görme eğilimindeler.

“Gerçek erteleme, öz düzenlemenin karmaşık bir başarısızlığıdır .” Uzmanlar ise ertelemeyi, hoş olmayan sonuçlar yaşayacağımızı bilmemize rağmen yapmayı düşündüğümüz önemli bir görevi bilerek ve isteyerek geciktirmek olarak tanımlamaktadır.Yeterince geliştiremediğimiz bir zaman yönetimi kavramı bu sorunu daha da kötüleştirebilir, ancak araştırmalara göre erteleme sorunun temelini duygu yönetimi konusundaki eksiklerimiz oluşturur.

Yunan filozoflar “acrasia” kelimesini birinin düşüncesine karşı çıkma durumunu tanımlamak için kullanırlardı. Bu görüşten yola çıkan araştırmacılar herkesin anlık memnuniyeti arzulayan bir “Mevcut Benliğe” ve uzun vadeli ödüllerin peşinde olan bir “Gelecek Benliğine” sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. “Karar verme zamanı geldiğinde artık gelecek benliğinizle seçim yapmazsınız. Şimdiyi ve şu anı önemser, Mevcut Benliğiniz ile düşünürsünüz.”

Mutlaka okuyun: Başarının gizli anahtarını bulan deney: Marşmelov Deneyi

 

Motivasyon

Geçtiğimiz yıl ben de sık sık erteleme hastalığı ile mücadele etmek zorunda kaldım.Sabah 5’de gözlerimden uyku akarken güne başladığımda kendime: “Yatakta mı kalmalıyım yoksa işimin başında birkaç saat mi geçirmeyelim?” diye sorardım.

O dönem bir medya şirketine bağlı bir programcı olarak çalışıyor, bir yandan da kendi şirketimi kurmakla uğraşıyordum. Erteleme iblisleriyle nasıl savaşılacağı da dahil olmak üzere kendim hakkında pek çok şeyi, tam zamanlı işim ve yeni girişimimi ölçeklendirme süreci arasında gidip geldiğim bu dönemde öğrendim.

Bazı görevleri neden geciktirdiğimi düşünmeye başladım. Çünkü ancak temel nedeni belirledikten sonra motivasyonumu ve iş verimliliğimi geri kazanmayı planlayabilirdim. Bu yaklaşım size basit gelebilir, ancak bilmelisiniz ki günümüz çözüm önerilerinin çoğu erteleme sorunun asıl kaynağını sorgulamanın son derece uzağındadır. Bunun yerine toplum sıklıkla insanlara ertelemeyi önleme yolunda karşılaştıkları her direniş hissini kabullenmeyi öğretir.

“Hemen yap” yaklaşımı bazen işe yarar, ancak sürdürülebilir bir yöntem değildir. Belirli bazı işleri sıklıkla ve inatla erteleme eğilimindeyseniz, muhtemelen bunun altında yatan son derece kişisel bir dizi sebep mevcuttur.

Mutlaka okuyun: Motivasyon Nedir? Nasıl Motive Olunur?

Yazımızda bu kötü alışkanlığın perde arkasındaki dört faktöre ve ertelemeye ilişkin her bir senaryoyu alt edip sizi alnınızın akıyla düze çıkarma kapasitesine sahip bazı ipuçlarına değineceğiz.

 

1. Yeterince hızlı ilerlediğinizi düşünmüyorsunuz.

En son ne zaman yeni bir projeye ya da işe başladınız? Peki, son girişiminiz neydi? Muhtemelen o an mücadelenin zorluğundan dolayı hem heyecanlanmış hem de bir o kadar enerjik hissetmiştiniz. Birkaç ay (veya yıllar) sonrasında ise fikrinizin bir anda tüm ışıltısını yitirdiğini fark ettiniz. Belki cesaretiniz kırıldı hatta bunalmış hissettiniz. O halde siz hem zamana karşı hem de genetik yapınızla aynı anda savaşıyorsunuz demektir.

Dopamin sık sık beynin bir telefonun sesini duyduğunuzda ya da bir tabak dolusu makarnayı gördüğünüz anda salgılamaya başladığı “ödüllendirici bir kimyasal” olarak tanımlanır. Ancak son araştırmalar dopaminin ödül arayışındaki davranışlardan çok ödülün kendisi ile daha yakından ilgili olduğunu göstermiştir.

Beyniniz yeni bir şeyle karşılaştığında dopamin salgılar. Bu doğal kimyasal sizi ödül arayışı konusunda motive eder (işte o zaman her gün yeni bir şey keşfetmeye çalışır, ilerleme kaydedersiniz). Ancak zaman geçip de projenizin verdiği bu yenilik hissi azaldığında zihniniz isyan etmeye başlar.”Çok çalışıyor ancak karşılığını alamıyorum. Çabalarım ödüllendirilmiyor. Bu iş artık eğlenceli değil.” diye düşünmeye başladığınız için de motivasyonunuz düşer.

“Şimdiki Benlik”ten ileri gelen anlık memnuniyet talepleri yeni baştan işinizin başına geçmenize ya da bir konuya takılarak o konuyu didikleyip durmanıza sebep olur.

Stanford Üniversitesi’nden bir davranış bilimci olan BJ Fogg dopamin düşüşü ile ancak “küçük kazançlar” oluşturup her bir dönüm noktasını layıkıyla kutlayarak mücadele edebileceğinizi iddia eder. Fogg’a göre her göreve basit bir tetikleyici eşlik etmelidir. Bir blog sayfası açmak istediğinizi düşünün. Kendinize içeceğiniz her bir bardak suyun ardından bir paragraf yazma konusunda söz verin. Ardından gün boyunca bu tetikleyici davranışı devam ettirin.

Görevinizi tamamladığınızda küçük bir kutlama yapmanın zamanı da gelmiş demektir. Nasıl mı? En sevdiğiniz şarkılardan birini dinleyebilir, kısa bir yürüyüşe çıkabilir ya da harika bir kitap okuyabilirsiniz. Hedefinize ulaşana kadar bu işlemi tekrarlamalısınız. Küçük kazançlar yenilik arayışındaki beyniniz için bir ödül niteliği taşır ve sizi hiçbir şeyi ertelemeksizin bitiş çizgisine ulaşmanız konusunda destekler. Geri bildirim döngüsü motivasyon ihtiyacını tamamen ortadan kaldırabilecek denli güçlü bir alışkanlık edinmenizde de etkili olacaktır.

 

2. İşe nereden başlayacağınızı bilmiyorsunuz.

Hızlı tempolu günümüz dünyasında boğulmuş hissetmeniz son derece doğaldır. Son derece uzun bir yapılacaklar listesine sahip olmanız işe nereden başlayacağınız konusunda kararsız kalmanıza sebep olabilir ve size işe başlamaya uygun bir nokta yokmuş gibi hissettirebilir. Ne yazık ki bölünmüş bir dikkat genellikle insanların kaşla göz arasında erteleme yöntemine başvurmalarına neden olur: Gelen kutusunu boşaltmak veya sosyal medyayı kontrol etmek gibi düşük öncelikli bir dizi faaliyette bulunurlar.

Şirket kurucuları veya girişimciler bu tarz duyguları hissetmeye özellikle meyillidirler çünkü hedefe giden yolu nadiren net bir biçimde belirlemişlerdir. Siz de henüz taze bir girişimci iseniz, aynı anda pek çok işin üstesinden gelmeye çalışıyor olabilir veya bir ip cambazı ustalığı ile o işten bu işe koşturup duruyor olabilirsiniz. Ben başka girişimcilerle yaptığım konuşmalardan özellikle de yeni bir şeye başlarken belirsizlikler içinde boğulduğunuzu hissetmenin son derece normal olduğunu öğrendim. O halde siz de her sorunun cevabını alamayacağınızı ve bunun bir sorun olmadığını sık sık kendinize hatırlatmakla işe başlayın. Bıraktığınız noktadan işe tekrar koyulmak için kendinize zaman tanıyın. Arkadaşlarınız, mentorlarınız ve danışmanlarınızla çözümlere ilişkin bir beyin fırtınası yapmanız önceliklerinizi açık ve net bir biçimde belirlemenize yardımcı olabilir. İşletmenizin günlük taleplerinin verdiği yoğunluk içinde kaybolmayacak insanlar arayışında olun. Bu insanlar zamanınızı en verimli şekilde nasıl kullanacağınızı veya hangi görevleri yapma konusunda başkalarına yetki vermeniz gerektiğini anlamanız konusunda size destek olacaklardır.

Sistemler de ertelemeyi önlemenize yardımcı olabilir. Ailemin küçük bir zeytin çiftliği var ve her yıl yıllık hasat dönemini onlarla bir arada geçiriyorum. Tüm işlemler adeta tereyağından kıl çekercesine gerçekleşiyor.Herkes sürecin her adımını biliyor ve bu gerçek ertelemeyi neredeyse imkansız hale getiriyor.

 

3.Başarısızlıktan korkuyorsunuz.

Şirket kurucuları ve girişimciler “hızlı dene, hızlı başarısız ol” mantrasını dillerine dolamayı çok severler ancak bu cesaret gösterisinin perde arkasına bakacak olursak çoğunun yanlış bir karar almaktan gerçek anlamda korktuğunu görürüz.

Silikon Vadisi’ne yaptığımız son ziyarette alışılmadık biçimde samimi bir girişimci ile konuşma fırsatı yakalamıştım ve ismini vermek istemeyen bu girişimci bana: “Buradaki birçok kişi başarısızlığa kucak açmaya ilişkin tutkulu söylevlerde bulunur, ancak tüm bunlar adi bir kandırmacadan ibarettir” demişti.

Bazılarımız başarısız olmaktan öylesine korkar ki işleri kestirmeden halletmenin yollarını ararız. Diğerleri ise bir beta sürümü yayınlamak yerine lansman tarihlerini geciktirebilir, son teslim tarihlerini ​​kaçırabilir veya ufak tefek ayrıntılara takılıp kalabilir. Kendimi tüm bu anlattıklarımdan muaf tutmuyorum. Çünkü ben de iş hayatımın ilk günlerinde mükemmeliyetçilikle mücadele etmiş biriyim. Belki daha hızlı ilerleyebilirdim, ancak ben de aynı zamanda şirket bünyesinde çalışmak zorunda olan bir şirket kurucusuydum. Her hareketimi izleyecek bir yönetim kurulum veya yatırımcım da yoktu. Başarısızlık korkusu içimi sardığında kendime karşı nazik olabilmeyi deniyor yoluma bu şekilde devam ediyordum.

Psikoloji profesörü Joseph Ferrari, korku temelli ertelemeyi deneyimleyen kişileri “önleyiciler” olarak adlandırıyor. Bu kişiler bir yandan başarısızlıktan, hatta başarıdan dahi kaçınırken bir yandan da başkalarının görüşleri hakkında derin bir endişe duyarlar. “Başkalarının gözünde yeteneksiz addedilmektense yeterince çaba göstermediklerinin düşünülmesini yeğlerler”.

Yüksek standartlara sahip olmak her daim kötü bir anlam ifade etmez. Herkes başarının büyük bir cesaret, azim ve güçlü ilkeler gerektirdiğini bilir. Şarkıcı Beyoncé ve ünlü tenisçi Serena Williams bu yüksek standart eğilimini şaşırtıcı sonuçlara imza atacak denli etkili kullanarak kendini kanıtlamayı başarmış iki mükemmeliyetçidir.

Psikologlara göre mükemmeliyetçilik ve erteleme duygusu birbirini etkiler. Ama sizi yavaşlatan asıl şey sahip olduğunuz yüksek standartlarınız değil, bu standartları yerine getirmeye ilişkin sergileyeceğiniz performansın kendinize biçtiğiniz değeri göstereceğine dair inancınızdır. Bu tarz bir yaklaşım elbette ki ilerleme kaydetmenizi engelleyecektir.

Unutmayın, siz yalnızca işinizden ibaret değilsiniz. Kim olduğunuz ile neleri başarabileceğiniz arasındaki farkı net bir biçimde belirleyebilmeniz korku-temelli ertelemeyi durdurmanıza yardımcı olabilir.

Mutlaka okuyun: Başarıyı Yakalayabilmek İçin Mükemmelliyetçilikten Kurtulma Yolları

 

4.Yaptığınız işi sevmiyorsunuz.

Bazı aktiviteler eğlenceli değildir. Çok az insan dişçiye gitmekten ya da vergi dairesine gitmekten hoşlanır. Bir işletme kurmanız heyecan verici faaliyetlerin yanı sıra pek de eğlenceli sayılmayacak bir dizi prosedürü de beraberinde getirir. Üstesinden gelinmesi gereken işleri barındıran onca zevkli bölüm varken kim değerli saatlerini fatura işlemleri ile harcamak ister ki?

Bu belki de en sıradan hatta en sıkıcı sayılabilecek erteleme çeşididir. İnsanlar sıkıcı ya da rahatsız edici görevleri ertelerler çünkü onlarla uğraşmak istemezler. Biz insanlar başarıya giden yolda pek farkında olmasak da motivasyonu yüksek ve verimli çalışanlar olmak için harekete geçmeyi istememiz gerektiği fikrine kapılmışızdır. Buna neden inandığımızı gerçekten bilmiyorum, çünkü bu düpedüz saçmalıktır.

Halbuki doğru olan motivasyonel yıldırımın bizi çarpmasını beklemek yerine “ise- o zaman planlaması” denilen bir teknik uygulamamızdır. Bu tekniğe göre önce bir görevi tamamlamak için gereken adımları tanımlamalısınız. Sonraki ve en önemli adım ise nerede ve ne zaman harekete geçeceğinizi belirlemeniz olacaktır. “Eğer saat 10’u gösteriyor ise o e-posta kutumu kapatacağım ve tasarım ajanslarını araştırmaya başlayacağım”. Tarzında bir cümle kurmanız bu duruma örnek olarak gösterilebilir.

Üstelik bu süreç irade de gerektirmez. Bu önemlidir, çünkü ilk etapta işleri ertelemenize yol açan şey tam da bu irade eksikliği olmuştur. Bu nedenle bu sınırlı çözümü benimsemeli ve ise-o zaman planlamasını bir destek aracı olarak kullanmalısınız.

Mutlaka okuyun: Öz Disiplin Geliştirmenin Yolları

 

Kendini Tanımanın Gücü

Herkesin farklı motivasyonları, amaçları ve kişilik yapısı vardır; bundan olacak ki herkesin ertelemeyi önlemek adına farklı neden ve çözümlere sahip olması kulağa son derece mantıklı gelir. Sizi neyin engellediğini gerçekten anladığınızda olası çözümlerin en iyisini belirlemeniz çok daha kolaydır. Geri kalan her şeyi görmezden gelin ve uyguladığınız bir  “uzman” tavsiyesi başarısızlıkla sonuçlansa dahi sakın endişelenmeyin.

Sonuçta, kendinizi tanımanız erteleme hastalığını yenmeniz konusunda nelerin faydalı adımlar olup nelerin olmayacağını denemenizden veya oluşturacağınız kurallara bağlı kalmayı istemenizden çok daha önemlidir. Bunu sakın unutmayın. Bir de Antik Yunan dönemi düşünürlerinden tutun da Silikon Vadisi girişimcilerine kadar yaşayan her insanın aynı zorluklarla karşılaştığını bilmenin huzurunu  her daim içinizde hissedin.

Mutlaka okuyun: Potansiyelinizi Keşfetmenin Yolları

Avatar

Yazar : Deniz

Bir yanıt yazın

Avatar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir