Motivasyon güçlü ama bir o kadar da problemli bir kavram. Bazen motive olup kendinizi heyecan fırtınasında bulmak o kadar kolay ki! Kimi zaman da nasıl motive olacağınızı anlayamamanız ve işlerinizi bir bir erteleme tuzağına düşmeniz çok normal. Bu yazımızda size motive olmanın inceliklerinden ve motive kalabilmek üzerine öne sürülmüş en iyi fikirler ve en kullanışlı yöntemlerden bahsedeceğiz.
Bu, sizi gaza getirecek bir yazı olmayacak. Bunun yerine motive olmanın ve uzun dönemde motive kalmanın arkasındaki bilimi inceleyeceğiz. Kendini veya bir takımı nasıl motive edeceğinizi öğrenmeye çalışıyorsanız, bu yazı tam da size hitap ediyor!
Motivasyon: Nedir ve nasıl çalışır?
Bilim insanları motivasyonu bir şey yapma isteği olarak tanımlıyorlar. Motivasyon, sizi “yapmaya” iten psikolojik etkenler kümesidir kısaca. Bu tanım yeterli elbette ama sanırım biz biraz daha kullanışlı bir tanım bulabiliriz.
Peki tam olarak nedir bu motivasyon? Yazar Steven Pressfield’ın kitabı “The War of Art”ta motivasyonun çekirdeğine ulaştığını düşündüğüm bir cümle var. Alıntılamak gerekirse “Bir noktada o işi yapmamanın acısı, işi yapmanın acısından daha fazla oluyor.”
Yani bir noktada değişime gitmek aynı durumda sıkışıp kalmaktan daha kolay. Yattığınız yerden kalkıp spor salonunda kendini özgüvensiz hissetmek, bütün gün kanepede kıpırdamadan oturup kendinden nefret etmekten daha kolay. Satış yapmak için müşterileri ararken garip hissetmek, banka hesabına bakıp da hayal kırıklığına uğramaktan daha basit.
Bizce bu, motivasyonun temeli. Her seçimin bir bedeli var ama motivasyonumuz yüksekken o işi yapmanın zahmeti işi yapmamanın bize getirdiği bedelden daha az. Genelde haftalar süren bir tembellik sonrasında, yaklaşan teslim tarihlerinin sayesinde bir zihinsel eşikten geçiyoruz ve o biriken işleri yapmamanın bize yaratacağı sıkıntı, işi yapmanın zahmetini geçiyor.
Peki… Bu noktada sormamız gereken önemli bir soru var sırada: Bu eşikten hemen geçip sürekli motive kalmak için ne yapabiliriz?
Motivasyon hakkındaki genel yanılgılar
Motivasyon kavramına dair en şaşırtıcı şeylerden biri, motivasyonun bir harekete başlamadan değil de tam tersine başladıktan sonra gelmesi. Neredeyse herkes motivasyonun sürekli motive edici videolar izleyerek ve ilham verici kitaplar okuyarak edinilebileceği yanılgısına sahip ama aslında sürekli aktif olan bir ilham kaynağı kişisel gelişirim kitaplarından ve “Hadi ama!” diyen konuşmacılardan çok daha güçlü bir motivasyon kaynağı olabilir.
Motivasyon genel bir hareketin sonucudur, başlangıç sebebi değil. Ne şekilde olursa olsun, bir işe başlamak doğal olarak momentum yaratan aktif ilhamın bir örneğidir.
Uzmanlar buna “Üretkenliğin Fiziği” demeyi tercih ediyor çünkü aslında bu durum tam da Newton’un birinci yasasının davranış bilimine uyarlanmış hali: Hareket halindeki nesneler, hareket halinde kalmaya meyillidirler. Bir kere işe başladığınızda devam etmek her zaman daha kolaydır.
Bir işe başladıktan sonra devam etmek için eş derecede motivasyona ihtiyacınız yoktur aslında. Bir işin zorluğu genelde en başında kendinizi masaya oturtabilmektedir. Genellikle başladıktan sonra ilerlemeniz kendiliğinden gelir. Yani başlamak bitirmenin yarısıdır atasözü aslında çok haklı bir noktaya parmak basıyor.
Dolayısıyla motive olmanın anahtarlarından biri işe başlamayı kolaylaştırmak.
Nasıl motive olunur ve işe başlanır?
Birçok insan hedeflerine ulaşmak için ihtiyaç duydukları motivasyonu bulmakta zorlanırlar çünkü sürecin diğer kısımlarında çok fazla zaman ve enerji harcamışlardır. Eğer motive olup işe başlamayı kolaylaştırmak istiyorsanız davranış şemanızın ilk parçalarını bir rutine çevirmek işinize yarayabilir.
Motivasyonunu Planla: Yazı yazma üzerine bir sohbet sırasında arkadaşlarımdan Pelin bana baktı ve “Birçok insan yazmakla ilgilenmiyor çünkü sürekli bir daha ne zaman yazacaklarını merak ediyorlar.” dedi. Aynı durum spor yapmak, iş kurmak ve diğer birçok alışkanlığı edinmek için de geçerli. Şöyle bir düşünün, başlamayı düşündüğünüz nelerden devam ettiremeyeceğinizi düşünerek vazgeçtiniz?
Örneğin, eğer her gün düzenli olarak spor yaptığınız bir saat yoksa her sabah uyandığınızda “Umarım bugün spora gidecek kadar enerjik olurum” diye düşünebilirsiniz.
Eğer şirketinizin pazarlama için kullandığı bir sistemi yoksa her işe gittiğinizde yapmanız gereken tüm diğer işleriniz bir yana, yöneticilerinizin beklediği yeni ürün tanıtım planı için aklınıza dahiyane bir fikir gelmesini bekleyeceksiniz.
Eğer bir şeyler yazmak için haftalık olarak planladığınız bir zaman dilimi yoksa kendinizi “Bunu yapmak için sadece irademe ihtiyacım var, hadi ama, yapabilirim” gibi şeyler söylerken bulacaksınız.
The Guardian’daki bir makale durumu şöyle özetliyor: “Eğer kaynaklarınızı nerede ve ne zaman çalışacağınıza karar vererek harcarsanız aslında sadece çalışma kapasitenizi kısmış olacaksınız.”
Kendiniz için plan yapmak basit görünse de aslında sizin karar verme süreçlerinizi otomatiğe alıp hedeflerinize gerçekleşebilmeleri için belirli bir zaman ve mekan veriyor. Bir plan yapmak ve yol çizmek her ne kadar motivasyonunuz düşük olsa bile plana uyma olasılığınızı arttırıyor. Bunu destekleyen motivasyon ve irade üzerine birçok yazı var, eğer bu konu ilginize çekiyorsa araştırıp daha derin bilgi sahibi de olabilirsiniz.
Motivasyonun veya ilhamın size gelmesi için beklemeyi bırakmalı ve alışkanlıklarınız için plan yapmaya başlamalısınız. Profesyoneller ve amatörler arasındaki fark da tam olarak budur aslında. Profesyoneller daha yola çıkmadan önce bir plan hazırlayıp buna uyarlar. Amatörler ise yola çıkmak için ilham perisini beklemeyi tercih ederler.
Öyle hissetmeseniz bile motive olabilmek için birkaç tüyo
Bazı üretken sanatçılar kendilerini nasıl motive ediyorlar? Her yıl bir albüm çıkartan şarkıcıların hiç mi eve kapandıkları aylar olmuyor? O aktör nasıl aynı anda 2 dizi ve 3 film çekebiliyor? Tüm bunların aslında tek bir cevabı var: Onlar sadece plan yapmıyorlar, kendileri için rutinler oluşturuyorlar.
Twyla Tharp modern çağın en iyi dansçı ve kareograflarından olarak görülüyor. Tharp, en çok satanlar listesindeki kitabı “Yaratıcı Alışkanlık”ta (Creative Habit) ritüellerin ve oyun öncesi rutinlerin onun başarısındaki etkisini anlatıyor:
Her sabah güne başlarken uyguladığım bir ritüelim var; sabah 5.30’da uyanıyor, eşofmanlarımı giyiyorum. Evimin kapısına çıkıp bir taksi çağırıyor ve şoföre beni spor salonuma götürmesini söylüyorum. Spor salonunda iki saat kaldıktan sonra kapıdan çıkıp yeni bir taksi çağırarak hızla evime dönüyorum. Tüm bu hikayede bahsettiğim ritüel benim yaptığım spor değil. Ritüel, o taksi. Sabah evimin kapısından çıkıp şoföre nereye gideceğini söylediğim an ritüelimi tamamlıyorum.
Basit bir hareket evet ama her gün aynı şekilde yapmak bunu alışkanlık (tekrar edilebilir ve kolay) haline getiriyor. Bu da benim bu ritüeli es geçme veya farklı bir şekilde yapma şansımı azaltıyor. Bu, benim sahip olduğum rutinler arasında en uzun zamandır uyguladıklarımdan biri. Aynı zamanda zihnimi açan bir ritüel.
Başka ünlü yaratıcıların da ritüelleri var. Mason Currey, ünlü kitabı “Daily Rituals : How Artists Work”te birçok büyük sanatçının sabit bir programı olduğunu gösteriyor.
Maya Angelou yazarlık günlerinde bir otel odası kiralardı ve eserlerini o odada yazardı. Her gün sabah 6.30’da gelir öğleden sonra ikiye kadar o otel odasında kalır, sonrasında evine gider ve yazılarını düzenlerdi. O, hiçbir zaman otelde kalmadı.
Pulitzer ödülü sahibi Michael Chabon ise haftada 5 gece saat 22.00 ile 03.00 arası yazıyor.
Haruki Murakami sabah dörtte uyanıp beş saat yazı yazıyor ve ardından bir koşuya çıkıyor.
Gördüğünüz üzere, büyük sanatçıların çalışmaları motivasyon veya ilham perisi yerine sabit bir rutin uygulamalarına bağlı. Peki, ritüel ve rutin tekniğini kullanarak nasıl motive olabilirsiniz? Atabileceğiniz bazı basit adımlar var:
- Daha sık egzersiz yapın: Isınma hareketleri için hep aynı hareketleri kullanın.
- Daha yaratıcı olun: Yazmaya, çizmeye ya da şarkı söylemeye başlamadan yaratıcılığınızı ortaya çıkartacak bir ritüel yapın.
- Her güne stressiz başlayın: Sabahları uyandığınızda yapabileceğiniz beş dakikalık meditasyon rutini edinin.
- Daha iyi uyuyun: Yatağa girmeden sizi uyumaya hazırlayacak bir rutin uygulayın, bu ister sıcak bir duş almak olsun ister bir süre kitap okumak.
Ritüelin (veya benim deyişimle “oyun öncesi rutinlerinin”) gücü, bir işe başlamak için kafanızı meşgul etmeden size bir yol göstermesinden geliyor. Alışkanlıklarınız kafanıza koyduğunuz işe başlamayı ve dolayısıyla bunu yapmaya devam etmeyi kolaylaştırıyor.
Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken bir şey var. Sıklıkla tekrarlanan her davranış da bir ritüel değil tabii. İyi bir ritüelin kilit noktası karar verme ihtiyacını kaldırmasından geliyor: İlk önce ne yapmalıyım? Ne zaman yapmalıyım? Bunu nasıl yapmalıyım? Çoğu insan nasıl başlayacaklarına karar veremediklerinden harekete geçemiyorlar. Bir davranışa başlamanın kolay ve otomatik olması, işler zorlaştığında size işi bitirecek gücü verecektir.
Motivasyonu nasıl alışkanlık haline getiririm?
İyi ritüeller oluşturmak ve bunları hayatınıza yerleştirmek için de uygulayabileceğiniz teknikler var tabii. Motivasyonu alışkanlık haline getirmek için atabileceğiniz üç adım var.
- adım: İyi bir ritüel yapmaya üşenmeyeceğiniz kadar kolaydır. Bu rutine başlamak için motivasyona ihtiyacınız olmamalı, sizi zorlamamalı, düşünürken zaman kaybetmemelisiniz. Örneğin ben yazmaya başlamaya bir bardak su alarak başlarım. Spor rutinim ise spor ayakkabılarımı giymektir. Bunlar o kadar basit şeyler ki “hayır” demek aklımın ucundan bile geçmiyor.
Herhangi bir işin en önemli kısmının işe başlamak olduğunu söylemiştik zaten. Başlamadan motive olamasanız da istemeye istemeye o işe başlayın, motivasyonun işe başladıktan sonra geldiğini göreceksiniz. İşte bu yüzden ritüellerin çok basit olması gerekir.
- adım: Rutininiz sizi hedefine götürüyor olmalı.
Motivasyonun yokluğu genelde hareket edilmemesine bağlıdır. Şaka yapmıyorum, fiziksel olarak hareket etmediğinizde üretkenliğiniz de bir o kadar düşük olur. Canınız sıkkın olduğunda ve moraliniz bozuk olduğunuzda vücudunuzun halini bir düşünün. Çok hareket etmiyorsunuz, hatta belki de koltukta saatlerinizi geçiriyorsunuz.
Tam tersi de mümkün elbette. Fiziksel olarak aktifseniz kendini daha enerjik hissetmeniz olası. Örneğin dans ederken uyanık ve iyi hissetmemek neredeyse imkânsız.
Rutininiz mümkün olduğunca kolay olmanın yanı sıra adım adım daha fazla fiziksel aktivite olan bir şeye dönüşmeli. Zihninizin ve motivasyonunuzun zamanla fiziksel aktivitenizi takip ettiğini göreceksiniz. Fiziksel aktiviteden kastımız sadece egzersiz olmak zorunda değil elbette. Mesela hedefiniz günün sonunda masaya oturup o yazı yazmaksa rutininiz sizi bu hedefe bir adım daha yaklaştırmalı.
- adım: Her defasında aynı kalıba uymanız lazım.
Bir rutin edinmenin tek amacı belirli işe başlamadan yapacağın bir dizi aktivitenin olması. Ritüeller bir süre beyninize iş yapma vaktinin geldiğine yönelik sinyal göndermeye başlayacak ve siz kendi kendinize o masaya oturuyor olacaksınız.
Rutinler ve ritüeller size motivasyonunuzun diplerde olduğu günlerde bile ihtiyacınız olan gücü veren şeyler olmalıdır, işe koyulmanızı, teslim tarihi yaklaşırken bir şeyler üretebilmenizi sağlarlar.
Bu adımlara dikkat ederek kendinize belli rutinler oluşturmalı, bu rutinleri zamanla sizin için bir alışkanlığa dönüştürmelisiniz. Bu oldukça önemli çünkü motive olmadığınızda ne yapacağınıza karar vermek çok zor oluyor. Diyelim ki ilk engeli aşarak bir karara vardınız. Tekrar bir karar verme aşamasına geldiğinizde pes etmeniz çok olası. Rutinler ve ritüeller, ne yapacağınızı bildiğiniz için bu problemi kökten çözüyor. O süreci ortadan kaldırarak herhangi bir tartışma veya karar verme aksiyonuna gerek kalmadan harekete geçmenizi sağlıyor. Motivasyon yoksunluğuysa önemli değil bu noktada. Zaten bir programa uyduğunuz için daha önce de açıkladığımız gibi çalışmaya başladığınızda motivasyonunuz da kendiliğinden geliyor.
Nasıl uzun dönemde motive kalınabilir?
Bir işe başlamanıza ve motive olmanıza yardımcı olabilecek bazı stratejilere ve yöntemlere değindik. Peki ya uzun vadede motive kalmak? Nasıl sürekli motive kalabilirsiniz?
Goldilocks Kuralı’nı kullanarak motive kalma: Tenis oynadığınızı hayal edin. Eğer dört yaşındaki bir çocuk ile ciddi bir maç yapmaya kalkışırsanız sıkılırsınız. Aynı şekilde Roger Federer veya Serena Williams gibi profesyonel bir oyuncunun karşısında olursanız da çabuk demotive olacaksınız çünkü rakibinizi yenmek çok zor, oyunun bir keyfi kalmayacak.
Bu iki tecrübeyi size denk olan biriyle tenis maçı yapmakla karşılaştırın. Oyun ilerledikçe birkaç puan kazanacak ve birkaç puan kaybedeceksiniz. Oyunu kazanmak elinizde ama o da ancak gerçekten uğraşırsanız mümkün. Eğer bu oyunu gerçekten kazanmak istiyorsanız dikkatinizi dağıtan şeyler kaybolur, iyice odaklanırsınız ve kendinizi tamamen elinizdeki işe konsantre olmuş olarak bulursunuz. Karşınızdaki “zorluk” yönetilebilir olduğu için üzerinde çalışmayı göze almışsınızdır. Galibiyet kesin değildir ama mümkündür. Bilim adamlarının yürüttüğü araştırmaların vardığı sonuçlara göre tam olarak da bu tarz işler bizi uzun süre motive etmekte diğerlerine göre daha başarılı.
İnsanlar bu tarz mücadeleleri sever ama sadece uygun olan zorlukta olduklarından emin oldukları zaman. Kapasitemizin altında olan işler sıkıcıdır, yeterince ilgimizi çekmez. Kapasitemizin üstünde kalanlar ise bizi bezdirmeye daha yatkındır, yapamadığımız şeyler üzerine saatler harcamak canımızı sıkar. İşte tam olarak da başarılı mı yoksa başarısız mı olacağınızdan emi olamadığınız, arasında kaldığınız işler beyninize müthiş bir motivasyon sağlıyor. Aslında hiçbirimiz ufuğun hemen arkasında olan bir konuda ustalaşmaktan başka bir şey istemiyoruz.
Bu fenomene Goldilocks Kuralı diyoruz. Buna göre motivasyon kapasitenin biraz üzerinde işlerle uğraşıldığında tepe noktasına ulaşıyor. Çok zor değil. Çok kolay da değil. Tam ayarında olmalı.
Bu kurala uyan işlerle uğraşmak uzun dönemde motive kalmanın anahtar yollarından biri. Bir işi yaparken demotive oluyorsanız genelde ya çok kolay olduğu için sıkıldığınızdan ya da çok zor olduğu ve sizi aştığından hevesiniz kırılıyordur. İşlerinizi mücadele etmenizi gerektiren ve bunu yapabildiğiniz sınırlara çekmenin bir yolunu bulmanız gerekiyor ki yaptığınız şeyden gerçekten keyif alabilin ve uzun dönemde motivasyonunuzu koruyabilin.
Motivasyon nasıl maksimize edilir?
Hiç duydunuz mu emin değilim ama uzmanların akış olarak isimlendirdikleri bir mental durum var. Bireylerin kendilerini mutlu hissettikleri gibi aynı zamanda maksimum performanslarını da gösterdikleri dönemler bu şekilde isimlendiriliyor. Akış sporcu ve sanatçıların formda olduklarında hissettikleri şey olarak da tanımlanabilir. Akış işine odaklanıp dünyanın kalanını unuttuğunuz bir ruh hali.
Bu perspektiften baktığınızda motivasyonun doruk noktasını “akış” olarak da tanımlayabiliriz. Yaptığınız işe gönülden en bağlı olduğunuz, en çok zevk aldığınız, ful konsantrasyon çalıştığınız anları akışta olmak gibi düşünebilirsiniz örneğin.
Araştırmalara göre motivasyon üzerinde etki sahibi olan bir diğer durum da tam olarak bu “akış” haliyle alakalı. Bunu tamamen Goldilocks Kuralı’ından bağımsız olarak yorumlamalısınız. Araştırmalara göre sizin için ideal zorluklardaki işlerle uğraşmak sizi sadece motive değil aynı zamanda mutlu da edebilir. Psikolog Gilbert Brim’in deyişiyle “İnsan mutluluğunun önemli kaynaklarından biri ne çok kolay ne de çok zor olmayan yani uygun zorluktaki işlerle uğraşmaktır.”
Elbette bu ruh haline ulaşmak için sadece uygun zorluktaki işlerle uğraşmak yeterli değil. Aynı zamanda ilerlemenizi sürekli gözlemlemeniz gerekiyor. Psikolog Jonathan Haidt’ın deyişiyle “Her adımda nasıl olduğunuzla alakalı geri bildirim alabilmelisiniz.”
Sonuç olarak bu gözlemi ve değerlendirmeyi yapmanın da motivasyonda kilit bir rolde olduğunu söyleyebiliriz. Daha açık söylemek gerekirse uygun zorluktaki bir işle uğraşmak ve anlık geri bildirim almak motivasyonda zirveyi görmenin iki önemli parçası.
Motivasyon kaybolduğunda ne yapmalı?
Kaçınılmaz olarak, bir noktada motivasyonunuz dibi görecek. Bu olduğunda ne yapmalı? Bütün cevapların bende olduğunu söylemiyorum ama her insan gibi ben de bazen yaptığım işten çok sıkılıp bırakmayı düşünüyorum. Bu anlarda kendime ne söyleyeceğimi, nasıl motivasyonumu geri kazanacağımı zamanla öğrendim, bu yazının kalan kısmında size pes edecek gibi olduğumda kendime söylediklerimden bahsedeceğim.
Beyniniz bir öneri motoru
Beyninizin öne sürdüğü her düşünceni aklınıza getirin. Şu an, ben bunu yazarken, beynim bana yorgun olduğumu söylüyor. Pes etmeyi öneriyor. Daha kolay olan yolu seçmemi söylüyor.
Eğer bir ara verirsem başka öneriler keşfedebilirim. Zihnim aynı zamanda bana bu işi bitirdiğimde çok iyi hissedeceğimi de söylüyor. Her birimiz kendi ideallerimizi yansıtan bir karakter inşa etmeye çalışıyoruz, programa uyarak çalışmak bu noktada kendinize olan saygınızı ve inancınızı da güçlendiriyor aslında. Tüm bunları düşünmek bana benim bu işi bitirecek gücümün olduğunu hatırlatıyor her ne kadar öyle hissetmiyor olsam da.
Unutmayın ki, beyninizin size sunduğu tüm bu opsiyonların hepsi aslında sadece birer öneri, bir emir değil. Bunlar sadece birer seçenek. Farkına varmanız gereken şey hepinizin aslında bu opsiyonlardan doğru olanı seçmenizi sağlayacak güce ve iradeye sahip olduğu. Kendinize teslim olmak ve kolay yolu tercih etmek bir opsiyon olduğu gibi, pes etmeye direnmek ve yolunuza devam etmek de bir opiyon.
Rahatsızlığınız geçici
Şöyle bir düşünseniz ortalama bir gün veya haftayla karşılaştırıldığında aslında alışkanlıklarınıza düşündüğünüz kadar da uzun zaman ayırmadığınız fark edeceksiniz. Egzersizleriniz 1-2 saate, hazırladığınız o rapor ise yarın sabaha bitmiş olacak.
Hayat şu an, daha önce olduğundan çok daha kolay. 300 yıl önce kendi yemeğinizi kendin avlamaz ve kendinize bir ev yapmazsanız hayatta kalmanız imkansıza yakındı. Bugün ise, telefonun şarj aletini evde unuttuk diye sızlanıyoruz.
Perspektifinizi korumayı öğrenmelisiniz. Hayatınız aslında o kadar da kötü değil, tam tersine yolunda giden birçok şey var ve tüm bu rahatsızlıklarınız geçici. Zorluklardan kaçmak yerine onlarla yüzleşmeyi öğrenin ki uzun dönemde sizi güçlendirmelerine fırsat tanımış olun.
İşinizi bitirdikten sonra asla pişmanlık duymazsınız
Theodore Roosevelt’in ünlü bir deyişi vardır “Açık ara hayatın verdiği en iyi ödül, uğraşmaya değer bir şey üzerinde çok çalışmaktır”. Çoğu zaman gerçekten uğraşmaya değer olan şeylere hak ettikleri önemi vermiyor, gereken çabayı göstermiyoruz. Çalışmalarımızın başkalarının işine yaradığı gibi saygı duyulan, kaliteli sonuçlar almasını istiyoruz ama masa başında saatler boyunca çalışmaya da hiç niyetli değiliz. Karnımızın düz, kollarımızın kaslı olmasını istiyoruz ama bir sonraki egzersizi yapmak istemiyoruz. En sona varmak, yolun sonundaki sonuca ulaşmak istiyoruz ama aradaki başarısızları istemiyoruz. Altını istiyoruz ama onu çıkarmaya çabalamayı değil.
Herkes altın madalyayı isteyebilir. Ama çok az insan olimpik atletler gibi antrenman yapar.
Yapımız direnmeye ne kadar yatkın olursa olsun fark ettiğim bir diğer şey de hiçbir zaman çok çalışınca, çalışmadığımda hissedeceğim kadar kötü hissetmedim. Başlamanın çok zor olduğu günler vardı ama iş her zaman bitirmeye değerdi. Bazen o koltuktan kalkıp gitmeniz gereken yere giderek o işi yapma cesaretini göstermek, vasat bir efor olsa bile, kutlamaya değer bir zaferdir.
Hayat böyle
Günlük hayatımız aslında, dikkat dağınıklığının rahatlığı ve disiplinin acısı arasındaki sabit dengeden oluşur. Hayatlarımızın ve bizim kişiliklerimizin ibrenin sürekli bir yönden diğerine döndüğü bu narin dengeden tanımlandığını söylemek abartı olmaz. Şöyle bir geri dönüp baktığınızda fark edeceğiniz üzere hayat, her gün binlerce kez pes etmek veya savaşmak arasından verdiğimiz kararların toplamından oluşuyor. Hayatınızdaki tüm önemli olay veya kararlar bundan daha fazlası değildir.
Her ne kadar şu an çalışmak istemiyor olsanız da, masanızda biriken dosya yığınına yan gözlerle bakıyor olsanız da fark etmeniz gereken bir şey var: Tam olarak bu an da hayatınızın bir parçası. Bu yüzden onu çöpe atmaktan vazgeçin ve keşke dedirtmeyecek bir şekilde değerlendirmeye bakın.