Girişimcilikte Hızlı Hareket Etmenin Önemi!

Bir girişimci olarak başarıya ulaşabilmenin temel anahtarı “hız”. Bunun sebebini, “Harekete Geç!” düğmesine ne zaman ve nasıl basacağınızı biliyor musunuz? Bilmiyorsanız bu yazımız tam size göre.

Mark Zuckerberg’in en meşhur sözlerinden biri şöyle: “Eğer bir şeyleri kırmıyorsanız, yeterince hızlı hareket etmiyorsunuz demektir.” Başarı basamaklarını tırmanmayı amaçlayan girişimciler arasında bu tavsiye son derece yaygın. Zuckerberg’in sözü bize her şeyin bir bedeli olduğunu gösteriyor: Ya hızlı hareket edip bir şeyleri kıracak, ya da yavaş hareket edip hiçbir şeyi kırmayacaksınız. “Hızlı hareket edip de hiçbir şeyi kırmamak” gibi bir seçenek ne yazık ki yok.


ETTO ilkesi.

Efficiency/thoroughness trade-off (ETTO), yani Türkçeye en yakın tabiriyle “etkinlik/titizlik arasında ödün” olarak çevrilebilecek ilke, girişimcilerin aynı anda ikisini birden yapamayacakları için etkinlik ve titizlik arasında bir tercih yapmaları anlamına geliyor. Diyelim ki makale düzenliyorsunuz. Düzenleme yapmak için 10 saatiniz olduğunu ve bir makaleyi düzenlemenizin iki saatinizi aldığını varsayalım. Bu noktada şu ikisi arasında bir tercih yapmanız gerekiyor: Ya bir makaleyi beş defa düzenleyip aşırı derecede titiz davranacaksınız, ya da on saatte toplam beş makale düzenleyerek daha etkin olacaksınız.

Kaynaklar her zaman kısıtlı. İşte bu yüzden daha etkin olmakla daha titiz olmak arasında daima bir seçim yapmanız gerekiyor. Ya daha çok iş halledecek, ya da daha az işi daha titiz biçimde yapacaksınız. Eğer piyasaya ürün sürüyorsanız titiz davranarak tek bir ürün üzerine yoğunlaşabilir veya aynı zaman aralığında dört farklı ürünü birden satışa sunabilirsiniz.


%70 kuralını uygulayın.

Mario Andretti’nin dediği gibi: “Eğer her şey kontrolünüz altında görünüyorsa yeterince hızlı ilerlemiyorsunuz demektir.” Fakat bu hız tam olarak nasıl ayarlanmalı? Şirketinizin veya projenizin ETTO ilkesinin alanına girebilmesi için uygun nokta nedir? İşte tam burada %70 kuralı yardımınıza yetişiyor.

%70 kuralı şöyle işliyor: Herhangi bir şeyin %70’lik kısmındaysanız yapın gitsin. Kitabın %70’i mi tamamlandı? Yayımlayın. Projenin %70’i mi bitti? İlgili kişilere gönderin. Bir karardan %70’mi eminsiniz? Uygulayın.

Peki, neden %70? Bunu standart sapma bağlamında düşünebilirsiniz. Normal dağılımda, yani çan eğrisinde, verilerin yaklaşık %70’i tek bir standart sapma alanına düşerken %95’i iki standart sapma alanına ve %99’u da üç farklı standart sapma alanına düşer. Eğer bir makale düzenliyorsanız genellikle hataların %70’ini ilk gözden geçirmenizde tespit edeceksiniz. Hataların %95’ini ikinci okuyuşunuzda, %99’unu ise üçüncü seferde göreceksiniz. Fakat en önemlisi, işi bütünüyle halletmeye yaklaştıkça gelişim ve değişim yapmak çok daha fazla zamanınızı alacaktır.

Çoğu girişimcinin yaptığı hata “Ortaya en iyi işi koymak istiyorum, bu yüzden %99’a kadar çabalamalıyım” şeklinde düşünmektir. Bu çeşit düşünme biçimi, fırsat maliyetini göz ardı ediyor. Eğer bir projeyi %70 oranında tamamlamanız üç ayınızı alıyorsa %99’a ulaşmak için bu sürenin üzerine bir altı ay daha mı çalışmak daha kârlı yoksa başka iki projeyi de %70 oranında tamamlamak mı?

Girişimciler ve yeni işletmeler için cevap çoğu zaman ikincisi oluyor. Üç projeyi %70 oranında tamamlamak tek bir projeyi %99 oranında tamamlamaktan çok daha iyi. Başarısızlığa uğrayan çoğu girişimci ürünleri hızlıca satışa sunduğu için değil, aksine aşırı derecede yavaş kaldığından bu sonuçla yüzleşiyor.


%70 kuralı ne zaman uygulanmaz?

%70 kuralı, “makul kayıp” isimli bir girişimcilik ilkesi üzerine kurulu. Yani, girişimcilik sektörünüz her ne ise, yanılma payınızın olup olamayacağına karar vermeniz gerekiyor. Örneğin, eğer bir nükleer reaktör tesisi işletiyorsanız on kat dikkatli davranıp herhangi bir şeyi hayata geçirmeden %99.999 oranında emin olmalısınız. Neticesinde, böyle bir şeyde yanıldığınız takdirde sonuçlar yıkıcı ve geri döndürülmesi imkânsız olacaktır.

Ancak eğer A)yanılma payınızın pahalıya patlamayacağı, ya da B)kolayca geri döndürülebilir bir şeyle meşgulseniz %95’e ulaşmak yerine %70’i tamamlayarak insanların ne düşündüğünü öğrenebilirsiniz. Örneğin, eğer bir yazılım ürünü geliştiriyorsanız yazdığınız kodu güncelleyerek hatayı düzeltmeniz sadece birkaç dakikanızı alacaktır. Oysaki yeni bir kod bulmak, şayet programcılar henüz nasıl bulacaklarını bilmiyorlarsa yüzlerce hatta binlerce saat alabilir. Beta kullanıcıların hataları tespit etmesine, programcıların da bu hataları düzeltmesine imkân sağlayın. Yani, %70 kuralını uygulayın.


Gerçek ve algılanan risk.

Makul kayıp ilkesinin tek pürüzü, olası kaybın gerçek mi yoksa algı mı olduğuna karar vermek zorunda olmanız. Evrim psikolojisinin bize öğrettiği büyük derslerden biri beyinlerimizin çağın çok gerisinde olduğu. 10.000 yıl önce yaşamış olan atalarımızdan çok daha farklı bir dünyada yaşıyor olmamıza rağmen, hâlâ onlarla aynı sinir sistemine sahibiz.

Bu da haklı sebeplerden ötürü sosyal dışlanmadan korktuğumuz anlamına geliyor. Örneğin, yüz elli kişilik bir kabilede yaşıyordunuz diyelim. Kabilenin %99’u sizi sevmiyor veya umursamıyor, sadece %1’lik kısmı size gerçek anlamda değer veriyorsa kabileden atılıyordunuz. Hayatta kalmak için o kabileye bağlı olduğunuzu düşünürsek bu son derece kötü bir durum.

Fakat bu aynı oran günümüzde başarının sırrı. Herhangi bir başarılı ürünü, pazardaki potansiyel müşterilere sorsanız bu kişilerin %99’u ürünü ya sevmediklerini ya da umursamadıklarını, sadece %1’i beğendiğini söyleyecektir. Birçok kişi Apple ürünlerini kullanmıyor, fakat yine de Apple dünyanın en değerli şirketlerinden biri.

Buna rağmen, insanların %99’unun ürünümüzü sevmeyeceği veya umursamayacağı korkusu bizi ilerlemekten alıkoyuyor. Oysaki bu risk gerçek değil, yalnızca bir algı. Yeni bir ürünü piyasaya sürerken kime sorsanız duygularına başvurarak size bunun bir risk olduğunu söyleyecektir. Ancak bu çoğu zaman gerçekle örtüşmüyor.

Gerçek bir risk için şöyle bir durum olması gerekirdi: Ürünü piyasaya sürmek size 10.000 dolara mal olacak diyelim ve sizin elinizde avucunuzda da sadece 10.000 dolar olsun. Başka hiçbir para kazanma yönteminiz de olmadığı için, eğer ürün hüsrana uğrarsa açlıktan öleceksiniz. İşte gerçek risk böyle bir şeydir.

%70’e ulaştığınızda hâlâ tereddüt ediyorsanız başınıza gelebilecek en kötü şeyleri bir yere not edin ve bunlardan nasıl kurtulabileceğiniz üzerine düşünün. Örneğin bir kitap yayımlayacaksınız diyelim. En kötü senaryo pekâlâ şöyle bir şey olabilir: Herkes kitaptan nefret edecek ve insanlar sizin bir ezik olduğunuzu düşünecekler. Bunun hemen altına şöyle bir çözüm ekleyebilirsiniz: Kitabımı satın alan herkese paralarını geri iade edecek ve eski işime geri döneceğim. İşte bu kadar basit…

Böyle bir durum her ne kadar duygusal açıdan ürkütücü olsa da hiçbir koşulda gerçek risk olarak kabul edilemez. Aksine, kitabı ne kadar geç yayımlarsanız aldığınız risk o kadar büyük olacaktır. Eğer kitabı yayımlamayıp üzerine üç yıl daha çalışır ve o zaman başarısızlığa uğrarsanız bu sefer çok daha fazla zaman ve para kaybı yaşamış olacaksınız.


Hız: İlerlemenin tek sırrı.

LinkedIn’in kurucularından Reid Hoffman şöyle diyor:

Eğer ürününüzün ilk halinden utanç duymuyorsanız ürünü piyasaya çok geç sürmüşsünüz demektir.

Çoğu girişimci hızlı hareket etmek yerine bir şeyleri kırmamak üzerine yoğunlaşıyor ve bu yüzden başarısızlığa uğruyor. Üzerine çalıştığınız proje hata kabul ediyorsa %70 kuralı, ETTO ilkesindeki yerinizi bulmanız konusunda size yardımcı olacaktır. Hızlıca ilerleyecek ve muhtemelen başarıya ulaşacaksınız.

%70 kuralının temeli şu: Riskli olduğunu düşündüğünüz şey güvenli, güvenli olduğunu düşündüğünüz şey ise riskli.

Bu yüzden, %70’e ulaştığınızda “Harekete Geç!” düğmesine basın.


İlginizi çekebilir

Düşünmeyi Bırakın ve Harekete Geçin!

Girişimciler fazla düşünmezler, bir karar verip ilerlerler!

Avatar

Yazar : yeni bir iş

Bir yanıt yazın

Avatar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir