İspanya’ya Taşınmak ve Orada Yaşamak İsteyenlere

Tam 7 yıldır İspanya’da yaşıyoruz. İlk yıllarda Madrid’de yaşarken sonrasında Seville’e, ardından da Granada’ya taşındık. İspanya’da yaşamanın nasıl bir şey olduğunu merak ediyorsanız ve buraya taşınmak için birkaç tavsiyeye ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız bu yazı tam size göre!

 

İspanya’da yaşamak nasıl bir şey?

Birçokları için bir gün İspanya’ya taşınmak hayal olabilir. Çoğu insan kaldırım taşlarıyla döşeli sokaklarda romantik yürüyüşler yapacağını, arka planda flemenko çalarken eğlenceli saatler geçireceğini, barlarda sangriasını yudumlarken güneşi batıracağın düşünür. Eminim ki hayallerinizde İspanya’nın nasıl bir yer olduğunu canlandırdığınızda aklınıza gelen şeyler arasında çanları çalan binlerce yıllık kiliseler ve Akdeniz üzerinden batan altın ve turuncu tonlarında bir güneş var. Evet, burada gerçekten görmeye değer katedraller, ünlü sanat eserleri, çok güzel plajlar ve güzelliğiyle nam salmış kaleler var, bundan şüpheniz olmasın. Tam olarak da bu sebepler yüzünden ispanya en çok seyahat edilen ülkeler arasında zaten. Tıpkı hayata toz pembe gözlüklerle bakmak gibi, kurduğunuz hayaller size gözünüzü karartıp “Gidiyorum!” diyecek cesareti verse de gerçekten İspanya’da yaşamanın tam olarak da böyle bir şey olmayabileceğini unutmamalısınız. Hayat herhangi bir yerde mükemmel olmadığı gibi burada da harika değil. İspanyol geleneklerinin kafanızı çok karıştıracağından emin olabilirsiniz, ne kadar çok garip gelenekleri olduğunu bilseniz çok şaşırırsınız! Size siparişinizi getirmek yerine iş arkadaşlarıyla sohbet etmeyi tercih eden garsonlara sinirlenecek, bir işinizi halletmek istediğinizde yolunuzu tıkayan, gereklilikleri yap yap bitmeyen yavaş İspanyol bürokrasisine lanet okuyacaksınız. Yanlış anlamayın nolur, hayallerinizi yıkmaya çalışmıyorum. Ama madalyonun bir de arka yüzü olduğunu görün istedim. Bu yazıda size eğer gerçekten İspanya’ya taşınmayı düşünüyorsanız neler beklemeniz gerektiğinden bahsedeceğim.

 

Kaliteli bir hayat yaşamak mümkün– ama ulaşması zor

Buraya taşınıp bir seyahat yazarı olmadan önce ben de kurumsal hayatın bir parçasıydım. Ekibinde onlarca kişi çalışan, uzun saatler boyunca ofiste kalan, çok şık ama bir o kadar da rahatsız takım elbiseler giyen yöneticilerden bir tanesiydim. Büyük bir şehirde yaşıyordum ve hayatın akışına kapılmıştım. Ta ki bir sabah uyanıp yaşamak istediğim hayatın bu olmadığını fark edene kadar. Bu yüzden eşimi de buna ettim ve Granada’ya taşındık. Burada sahip olduğumuz hayat kalitesi kesinlikle eskisinden daha yüksek, en basitinden hayatı yaşamaya ve deneyimlemeye daha fazla zaman ayırıyoruz. Buradaki insanlar yaşamak için çalışıyorlar, çalışmak için yaşamıyorlar.

Burada işte geçirdiğimiz zamandan çok daha fazlasını dışarda geçirmeye çalışıyoruz. Ben kendi çalışma saatlerimi istediğim gibi belirlerken eşim de işten saat 5 civarlarında çıkıyoruz. Bu sayede çocuklarımızla geçirecek zamanımız, parka gidip bir yürüyüş yapmak ya da akşamlarımızı arkadaşlarımızla geçirmek gibi seçeneklerimiz de oluyor. Hele yaz aylarında güneş neredeyse gece saat ona kadar batmadığı için sanki her gün eğlenmek için fazladan birkaç saatimiz varmış gibi oluyor! Hafta sonlarındaysa İspanya’nın çeşitli bölgelerinde 2-3 günlük geziler düzenliyor ve zamanımızı ormanlarda, deniz kıyılarında geçirerek tatilin tadını çıkarıyoruz.

Tabi herkes bizim kadar şanslı değil. Birçok insanın düşündüğünün aksine, İspanyollar aslında gerçekten uzun saatlerini işte geçiriyorlar, her gün 2 ve 4 arası öğle yemeği araları var (evet, bence de harika bir şey) ama bu 2 saatlik ara akşamları 8 hatta belki de 9’a kadar çalışmaları gerektiği anlamına geliyor. Bu hem günün çok büyük bir kısmını işte geçirmek anlamına geliyor hem de bizim alışık olduğumuz 9-5 programlardan çok daha yorucu. Bu tempoda çalışan arkadaşlarımızın neredeyse hepsi durumdan şikayetçi, çocuklarıyla geçirecek yeterli zamanları olmadığından, onlar eve vardığında çocuklarının uyku saatinin gelmesinden yakınıyorlar. Bahsedilmesi gereken bir diğer şey de bunların çalışan kesimin problemleri olduğu. Elbette burada da herkes bir iş sahibi değil. İspanya’da işsizlik oldukça yüksek, 2017 yılında neredeyse %19 olarak ölçülen işsizlik halkın belini büküyor (bu noktada Amerika’daki işsizlik seviyesinin yüzde 4.4, İngilterede’kininse yüzde 4.7 olduğunu belirtmeden geçmeyeyim). Bazı arkadaşlarımız aylardır iş arıyor olmalarına rağmen hala bir şey bulabilmiş değiller, üstelik bu insanların hepsi üniversite mezunu ve iş tecrübesi olan insanlar. İspanya’da iş bulmak gerçekten zor, bu yüzden eğer İspanya’ya taşınıp burada iş bulmayı düşünüyorsanız sizi bekleyen zor günlere hazırlıklı olmanızda fayda var.

 

Yaşam masrafları düşük – ama maaşların da yüksek olduğu söylenemez

İspanya, ve özellikle Granada Avrupa’nın kalanına oranla yaşam masraflarının gözle görülür oranda daha düşük olduğu yerler. Granada’da bir apartman dairesinin aylık kirası 300-600 euro arasında değişiyor, eğer daha da büyük ve lüks bir şeyler peşindeyseniz de durum değişmiyor: üç odalı ve bahçeli bir müstakil evin kirası da aylık 700 euro civarında oluyor.

Yemekten bahsedecek olursak, Granada’da dışarda yemek yemek gerçekten çok ucuz, mutfağıyla ünlü bir ülkeye gelip bu kadar güzel yemekleri ucuza yiyebilmek çok güzel bir şey. Neredeyse her restaurant ve bar sipariş ettiğiniz içeceklerin yanında (şarap ve biranın fiyatları 2-3 euro arasında değişiyor) bedava iştah açıcılar servis ederken öğle yemeği için tasarlanmış menüler yaklaşık 10 euro tutuyor. Normal bir restaurantta orta boy bir yemek sipariş ederseniz de 5-8 euro civarında bir hesap geliyor.

Tabii yemeklerin ve kiranın bu kadar ucuz olması başka şeylere harcayacak çok paranız olduğu anlamına gelmiyor… Birçok profesyonel aylık 1500 ve 3000 euro arasında maaş alırken vergileri içinden çıkardığınızda bu yıllık 20.000 -40.000 euro arası bir kazanca tekabül ediyor. Benim içimi rahatlatan şeyse her ne kadar maaşlar düşük olsa da her şeyin çok ucuz olması, bu kadar düşük maaşlarla da rahat bir hayat sürebiliyorsunuz. Biz şuan kazandığımız parayla akşam yemeklerini dışarda yiyebiliyor, hafta sonları rahatlıkla ülkenin başka bölgelerini keşfe çıkabiliyor ve maddi durumumuzdan çok da endişelenmeden seyahat edebiliyoruz.

 

Evet, İspanya’da hayat rahat – hatta biraz fazla rahat

Granada’da yaşamak küçük bir kasabada yaşıyormuşsunuz hissiyatı yaratıyor. Şehrin bohem, hippi bir havası var ve zaten buraya gelen turistlerin çoğu (biz de dahil) bu bohem atmosferi deneyimlemek için buraya geliyor. Buranın çok rahat ve serbest bir havası var, kimse bir yere yetişmeye çalışmıyor. Sanki herkes şehrin güzelliğinin tadını çıkarır gibi geçiriyor günlerini. Bu şehre taşındığımız ilk günlerde şehrin yavaş temposu bana biraz sinir bozucu gelmişti, kendi tempomun yavaşlaması ve endişesiz, serbest bir havaya bürünmem de biraz zaman aldı haliyle.

Bir turist olarak size bu yavaşlık hızlı tempodan kaçmaya çalıştığınız için büyüleyici gelecektir ama burada yaşıyor olsaydınız hiç de böyle düşünmüyor olabilirdiniz. En basiti, siesta zamanlarında (öğle yemeğinden sonraki kısa uykuya siesta deniyor) şehirde hayat duruyor. Pazarlarıysa bütün dükkanlar kapalı, koskoca şehir bir zombi kasabasına dönüşüyor. Canınızı sıkabilecek bir diğer şey bir şeylerin çok yavaş ilerlemesi, özellikle de devletle alakalı şeylerin. İspanyol bürokrasisi gerçekten başınızı ağrıtabilir.

Eğer bankada halletmeniz gereken bir işiniz varsa ya da postahaneden bir şeyler göndermeyi düşünüyorsanız beklemeyi göze almalısınız. Çünkü bu şehirde hiç kimse, hiçbir şey için acele etmiyor. Alışveriş merkezlerindeki ve restaurantlardaki müşteri hizmetleri için de aynısı geçerli, çalışanların muhabbetlerini bitirip sizinle ilgilenmeleri için beklemeniz gerekecek derken şaka yapmıyordum. Her ne kadar burada doğup büyüyen arkadaşlarım bunu normal karşılıyor olsa da bu durum bir yabancı olarak size asla normal gelmeyecek.

 

İspanyolca çok güzel bir dil – tabii anlayabilirseniz!

Böyle deyince çok önyargılı duyuluyorum farkındayım ama bir yabancı için İspanyolca gerçekten de kafa karıştırıcı olabiliyor. İspanya küfür ve argo sözcükler açısından çok zengin bir ülke, tek kelimelik küfürlerden tutun da tam bir cümle olan sövgülere kadar, ne ararsanız var; “Me cago en todo lo que se menea!” nın “Hareket eden her şeye sıçayım” demek olduğunu öğrenmek benim iki yılımı almıştı. İspanyollarla zaman geçirdikçe fark edeceğiniz bir diğer şey de argonun İspanyolcada gerçekten de argo olmadığı. Bizim günlük iletişimde kullanmaktan kaçındığımız birçok kelime İspanyollar için o kadar da kaba çağrışımlarda bulunmuyor, bu yüzden günlük konuşmaları sırasında sıklıkla kullanmaktan çekinmiyorlar.

Bu arada, benim İspanyolca diline olan aşkımı da es geçmeyelim. Zengin bir jest ve mimik koleksiyonuyla birleştirildiğinde İspanyolca gerçekten tutkulu, duygularınızı ifade etmek için harika bir dil! Neredeyse her şeyi tanımlayacak bir kelimeleri var, İspanyolca bir kelime İngilizceye çevrilirken bir cümleye dönüşebiliyor. Üstelik İspanyolca konuşmak sizi eğlendiren ve size enerji de veren bir süreç. Öğrenmek biraz zor olsa da (ben 7 yıldır öğrenmeye çalışıyor olmama rağmen hala öğrenecek şeylerim var) kesinlikle denemeye değer. Bir kere akıcı konuşabilmeye başladığınızda İspanyollar size kollarını açacak ve sanki onlardan biriymişsiniz gibi sıcakkanlı davranacaklar, bundan emin olabilirsiniz.

 

İspanya’da havalar çok güzel –  ama hep sıcak olduğu söylenemez.

İspanya dendiğinde herkesin aklına parlak bir güneş ve sıcak plajlar geliyor ama elbette her günümüz böyle geçmiyor. Gerçekte sadece en güneydeki şehirler ve adalar bütün seneyi sıcak rüzgarlar ve parlak bir güneşle geçirecek kadar şanslı. Ülkenin geri kalan (ve aslında çoğunlukta olan) kısmında 4 mevsim yaşanıyor, bu da kışları havanın gerçekten çok soğuyabileceği anlamına geliyor. Burada, Granada’da kış mevsimlerinde eksili derecelere düştüğümüz gibi bazen kar yağdığını da görüyoruz. Diğer bir yandan, genellikle havanın güneşli olduğu çok da yalan sayılmaz, ister kış olsun ister bahar, hava hep güneşli olabilir. Granada’da hiç güneş görmediğimiz günlerin sayısı o kadar az ki mevsim ne olursa olsun dışarıda oturup güzel bir öğle yemeği yemek mümkün. Yaz mevsiminde hava sıcaklıkları sizi delirtecek kadar yükselebiliyor (40 derecenin üstünde sıcaklıklardan bahsediyorum). Neyse ki plajdan sadece 40 dakikalık bir araba yolculuğu uzakta yaşıyoruz ve şehirde serinleyebileceğiniz bir sürü yüzme havuzu mevcut.

 

İspanyol stili evler çok güzel – ama kış mevsimi için inşa edilmemişler

Eminim ki gerek seyahat bloglarında, gerek dergilerde beyaz duvarlı, rüstik tarzda dizayn edilmiş güzel İspanyol evleri görmüşsünüzdür. İspanya’nın ortaçağ döneminden kalma kasabalarında tepeleri süsleyen bu evler hepimizin hayallerinde yer alıyor. O evlerden burada, Granada’da şehir merkezinde de bolca var, tarihi oluşlarının onlara verdiği havayla adeta büyülü mekanlara dönüşen bu evler hakkında bilmeniz gereken bir şey daha var: bu evler soğuk günler düşünülerek inşa edilmemişler.

Üstelik bu durum sadece eski beyaz rüstik evler için değil, İspanya’daki neredeyse bütün evler için geçerli! Eski ya da yeni fark etmez, neredeyse tüm apartman daireleri tek camlı pencerelerle ve incecik izolasyon malzemeleriyle inşa ediliyor. İç mekanlarda kullanılan taş ve mermer döşemeler de dışarıdaki tüm soğuğu hissetmek konusunda size yardımcı oluyor tabi. Her ne kadar bu tarz mimari yaz mevsimi için ideal olsa da (evlerin içi her zaman dışarıdan daha serin oluyor) aynısını kış mevsimi için söyleyemeyeceğim. Biz ısıtma sistemi kullanıyor olsak da ben kış mevsimlerinde ısınamıyorum, evde genellikle kalın ceketlerle ve pofuduk çoraplarla geziyorum.

Özet olarak, ben İspanya’yı gerçekten çok seviyorum, zaten sevmesem neden 7 yıl sonra hala burada yaşıyor olayım? Dünya üzerinde gideceğiniz her yerde yaşamanın kendine has avantajları ve dezavantajları olacaktır elbette, ben sadece size madalyonun iki yüzünü de göstermek istedim ki körlemesine buraya taşınıp sonra şok olmak yerine öncesinde kendinizi neyin içine soktuğunuzu biliyor olun.

 

İlginizi çekebilir

Yurtdışında Çalışmak İçin En İyi 10 Ülke
Yurt Dışına Yerleşmek İsteyenler İçin En İyi 18 Ülke
Sevin KAYTAN

Yazar : Sevin KAYTAN

Londra Üniversitesi Ekonomi ve Finans bölümünden Üstün Başarı Programı kapsamında mezun oldu. Tüm dünyada girişimcilikle ilgili birçok araştırmada yer aldı. Şu anda ise kariyer yolculuğuna Paris'te bulunan "OECD Girişimcilik Merkezi" nde devam etmekte.

Bir yanıt yazın

Avatar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir