Dünyayı Değiştiren Fikirler, Geleceği Daha Yaşanılır Kılacak!

Group of people gathering around a glowing lightbulb symbol

Hani bazı fikirler vardır ya, ortaya atılır ve dünyayı değiştiriverir. İşte biz de aynı bu tarz fikirleri okuyucularımızla buluşturalım dedik ve ninja virüslerinden süper süngerlere kadar bilimin hayatımıza kazandırdığı tam 20 yeniliği derledik. İyi okumalar dileriz.

 

Antibiyotiklere karşı dirençli bakterilerle başa çıkan “ninja bakteriler”

Belki doktorunuzdan duymuşsunuzdur, antibiyotiklere dirençli bakteriler giderek daha da büyük bir sorun hâline geliyor ve bu vahim durum “antibiyotiklerin kıyamet günü” olarak adlandırılıyor. Neyse ki akademi dünyasının parlak zihinleri böylesine iç karartıcı bir durum karşısında elleri kolları bağlı oturmuyor; mesela Yeni Zelanda’nın Massey Üniversitesi’nde faaliyet gösteren Heather Hendrickson ve ekibi yaptıkları çalışmalar sonucunda ilk başta akla mantığa aykırı gelen bir çözüm üreterek insanlara çeşitli virüsler enjekte etmeye başladılar! Buradaki amaç, bakterilere karşı mücadele eden ve “bakteriyofaj” olarak nitelendirilen organizmaları kullanarak zararlı bakterileri saf dışı bırakmak. Dr. Hendrickson’un “ninja virüsleri” diye tabir ettiği şey de bu bakteriyofajların ta kendisi!

 

Roketlerle yarışan süperjetler

Hatırlayacağınız üzere kısa süre önce Elon Musk, yeniden kullanılabilir roketler geliştirmeye başladı ve böylece bilim dünyası gündeminin bir numaralı konusu hâline geldi. Her ne kadar geliştirdiği teknoloji muazzam olsa da uzaya uydu ve kargo göndermenin aslında hem çok daha ucuz hem de verimli bir yöntemi var: hipersonik jetler. Avustralya’daki Queensland Üniversitesi öğretim görevlilerinden Michael Smart, yakın gelecekte hipersonik teknolojiyle uzaya çeşitli objelerin gönderilebileceğini, uzak gelecekte ise insanlı hipersonik seyahatlerin bile mümkün olacağını iddia ediyor.

 

Her şehirde e-atık geri dönüşümü

Araştırmacı Veena Sahajwalla, eski elektronik eşyalarımıza “çöp” gözüyle bakmamamız gerektiğini, bilakis onların resmen “hazine” değerine sahip olduğunu söylüyor. Sahajwalla’nın ne kadar haklı olduğunu anlamak için akıllı telefonunuzun içinde kullanılan malzemeleri şöyle bir düşünmeniz bile yeterli. Pilinden tutun da komponentler arasında bağlantıyı sağlayan tellere kadar çoğu elektronik aksam geri dönüştürülebilir, öyle değil mi? İşte Sahajwalla da dünyanın her şehrinde “mikrofabrika” adını verdiği tesislerin kurulmasını, böylece bu tarz malzemelerin artık kullanılmayan elektronik aletlerden ayrıştırılarak geri dönüştürülmesini istiyor.

 

Okyanus dostu şehirler

“Yeşil mühendislik” son yıllarda pek çok şehrin vazgeçilmezi hâline geldi. Artık nereye giderseniz gidin enerji tasarruflu binalar ya da bitkilerden örülmüş duvarlar görmeniz işten bile değil. Sidney’deki New South Wales Üniversitesi akademisyenlerinden Emma Johnston, çevreci hareketin ivmesini bir tık daha arttırarak okyanusları da hesaba katmamız gerektiğini savunuyor ve bu doğrultuda “mavi mühendislik” akımını ön plana çıkarmaya çalışıyor. Şayet okyanuslara gereken önemi vermez ve çöpleri fütursuzca denizlere atmaya devam edersek yakın zamanda ekosisteme verdiğimiz zarar daha da artabilir.

 

Daha güzel ve konforlu uzay yolculukları

Son yıllarda Mars’a yolculuk hedefi ilim gündeminin ana maddelerinden biri oldu. Elbet bir gün Mars’a gideceğiz ama düşünsenize, mevcut uzay mekiklerini kullanırsak astronotların aylarca metal bir kutuda kapana kısılmış gibi yaşamaları gerekecek. Neyse ki İngiltere’nin önde gelen okullarından Newcastle Üniversitesi’nde araştırmalar yapan Rachel Armstrong bu konuya el attı ve artık uzay mekiklerinin iç mekân tasarımlarını gözden geçirmenin zamanı geldiğini söyledi. Armstrong’a göre uzay araçlarının içi ekolojik anlamda Dünya’ya benzemeli, yani toprak ve bitkiler olmalı, belli başlı organizmalar yetişmeli. Eğer uzay mekiklerini bu hâle getirirsek uzun yolculuklar hiç şüphesiz çok daha keyifli olacak.

 

Sağlık durumunuzu denetleyen akıllı telefonlar

Ruhsal sorunlardan muzdarip kişilerin doktorlarından, arkadaşlarından ve akrabalarından destek alma imkânları ne yazık ki son derece kısıtlıdır. Hatta akıl hastası bireylerin çoğu haftada en fazla bir kez doktora gidip dertlerini paylaşabilmektedirler. Sidney’deki Black Dog Enstitüsü’nde çalışan Helen Christensen ve ekibi de bu talihsiz durumu ortadan kaldırmak adına bir dizi akıllı telefon uygulaması geliştirmeye karar verdi. Uygulamalar, depresyon ve şizofreni gibi pek çok ruhsal rahatsızlıktan şikâyetçi kişileri 7 gün 24 saat boyunca takip altında tutarak tedavi desteği sağlayacak. Üstelik bu uygulamalar sayesinde dışarıdan kolay kolay görünmeyen gizli sinyaller de tespit edilebiliyor ve böylece doktorların harekete geçip kritik müdahaleler yapması da kolaylaşıyor.

 

Karbon yatağı ve geleceğin gıda maddesi: Deniz yosunu

Deniz yosunu denince akla Asya mutfağı gelir, değil mi? Besinler konusunda araştırmalarıyla tanınan Pia Winberg, deniz yosununun artık sadece belirli bir coğrafyaya mahkûm kalmaması gerektiğini ve Batı âleminin de bu gıda maddesini gelecekte bolca tüketebileceğini öne sürüyor. Winberg, omega-3 gibi faydalı unsurlar açısından oldukça zengin olan deniz yosununun aynı zamanda “karbon yatağı” vazifesi gördüğünü ve bu sebeple çevresel açıdan da faydalı olduğunu vurguluyor.

 

Uber’den gelen verilerle giderek daha akıllı hâle gelen şehirler

Farz edelim ki Uber çağırdınız, araba geldi ve bindiniz. Şoförün akıllı telefonuna dikkat edin, sürekli alternatifleri değerlendirerek en iyi rotayı hesaplar ve aracı yönlendirir. İşte bu esnada Uber uygulaması, çeşitli veriler toplayarak şehrin güvenlik profilini de ortaya çıkarıyor. Uber’in “Güven ve Güvenlik” (Trust & Safety) adlı ekibi de bu verilerden yararlanarak yol güvenliğini arttırmak için çalışmalar yapıyor, risk teşkil eden kavşaklardan tutun da sürücülerin kazalara sebebiyet verebilecek davranışlarına kadar pek çok unsuru tespit ediyor.

 

Güçlü yapay zekâ

Son yıllarda yapay zekâ alanında akılalmaz ilerlemeler kaydedildi. Tüm bunların sonucunda kendi kendine öğrenme kapasitesine sahip makinelerin mantık tabanlı sıradan sistemlere göre çok daha zeki ve işlevsel olduğunu anladık. Google, Microsoft ve IBM gibi dev firmaların araştırmaları da akıllı makineler yaratmanın ancak makinelere öğrenme yetisinin kazandırılmasıyla mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Yeri gelmişken hemen ilginç bir ayrıntı ekleyelim: Kendi kendine öğrenme kapasitesine sahip akıllı makinelerin verdiği kararların sebeplerini çoğu zaman anlamaktan aciziz.

Mutlaka okuyun: Yapay Zekâ Nedir? Örnekleri Nelerdir?

 

Sanal gerçeklik tamam, sıra artırılmış gerçeklikte

Sanal gerçeklik son dönemlerde epey atılım yaptı ancak çoğu teknoloji uzmanına göre gelecek artırılmış gerçeklikte. Yakın zamanda artırılmış gerçeklik konusunda kaleme aldığımız yazıyı okuyanların hatırlayacağı üzere bu teknoloji ile çalışan gözlükler ya da tabletler sayesinde nesneleri sanki üst üste konmuş gibi görebiliyoruz, yani gerçek dünyada var olan ve olmayan objeler bir araya geliyor. “Somut örnek verin de konuyu iyice anlayalım!” mı diyorsunuz? O hâlde alın size Pokemon Go! 2016’da Türkiye dâhil pek çok ülkeyi kasıp kavuran Pokemon Go furyasının temelinde yatan teknolojinin ta kendisiydi artırılmış gerçeklik. Düşünsenize, bu daha sadece ilk adımdı. İleride belki de sokaklarda dolaşırken karşımıza animasyon grafikli binalar, renklendirilmiş hayvanlar ve daha pek çok eğlenceli nesne çıkacak, yani artırılmış gerçeklik hayatın her alanına tesir edecek.

Mutlaka okuyun: Artırılmış Gerçeklik Örnekleri

 

Laboratuvar ortamında yaratılan ufak beyinler

Araştırmacılar günümüzde insan derisi hücrelerini kullanarak “petri kabı” diye tabir edilen bakteri üretme tabaklarında nöron, korteks, hipokampüs gibi temel unsurlara sahip beyin dokuları yaratabiliyorlar. Buradaki temel amaç otizmden tutun da şizofreniye kadar pek çok zihinsel bozukluğa çözüm üretmek için yeni bilgiler elde etmek. Hızla devam eden çalışmalar böyle hastalıklardan muzdarip kişiler için adeta bir umut ışığı diyebiliriz.

 

Temiz enerji için alternatif yöntem

Atom enerjisinden yararlanmak için geliştirilen Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktör (ITER) gibi pek çok proje maddi anlamda ve zaman bakımından türlü sorunlarla karşılaşsa da finansal açıdan arkası sağlam olan bazı özel şirketler kendi teknolojilerini yaratmak için arı gibi çalışıyor. Bu şirketlere en iyi örnek de Amazon’un CEO’su Jeff Bezos’un desteğini de arkasına alan General Fusion olacaktır. General Fusion hâlihazırda manyetik alanlardan yararlanarak aşırı ısınmış plazmaları belirli bir alana sıkıştırıyor, sonrasında ise pistonlar yardımıyla bunları ezerek reaksiyon oluşturuyor ve enerji üretmeye çalışıyor. Tabii ki bunu başarmak hiç ama hiç kolay değil, zaten siz de bahsettiğimiz teknolojinin ne denli karmaşık olduğunu anlamışsınızdır. Yine de hem General Fusion hem de Silikon Vadisi’ndeki diğer şirketler gösterdikleri çabalar sayesinde ITER’i sollayıp başarıya ulaşacaklarına canı gönülden inanıyor.

 

Yeni nesil ilaçların adresi: Arktik Denizi

Biraz mübalağa olacak ancak yeni nesil ilaçların yetersiz kalması bizi yavaş yavaş felakete doğru itiyor dersek çok da yanılmış sayılmayız. Mikropların evrim geçirerek ilaçlara karşı koymaya başlaması sebebiyle zaten zor günler geçiriyoruz, bir de bu yetmezmiş gibi hâlâ kanser ve kalp hastalıkları gibi sorunlara çözüm üretmekte güçlük çekiyoruz. Durumun vahametini gören Tromso Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı da Arktik Denizi’nin yatağındaki organizmaları kullanarak araştırmalar yapıyor. İlk bakışta bize “Ne işimize yarar bunlar?” dedirtecek cinsten canlılar olan mürekkep balığı, yosun hayvancıkları, süngerler ve mikroalgler aslında çok büyük potansiyele sahip ve yeni ilaçlar konusunda büyük umut vadediyor.

 

Aşırı dayanıklı yeni bir madde

Almanya’daki Bayreuth Üniversitesi’nde çalışmalarını yürüten Natalia Dubrovinskaia tarafından geliştirilen aşırı dayanıklı “nano elmas”, dünyanın çekirdeğindeki basınç seviyesinin üç katına bile direnç gösterebiliyor. Hâlihazırda nano elmaslar son derece emici olduğu için kozmetik sektöründe rağbet görüyor. Tıp alanında ise kemoterapi gibi tedavilerde kullanılıyor ve vücudun ulaşılması zor bölgelerine ilaç taşınmasını sağlıyor. Yararları saymakla bitmeyen nano elmaslar kemik ve kıkırdak dokularının büyümesini bile sağlıyor.

 

Su kıtlığıyla mücadelede yeni bir yöntem

“Tuvaletten musluğa” sloganını hiç duymuş muydunuz? Kabul edelim, kulağa biraz mide bulandırıcı geliyor lakin gerçekte hiç de öyle değil! Artık dünyanın bazı yerlerinde giderlerden hatta klozetlere bağlı borulardan akan kirli sular çok sıkı arıtma işlemlerine tabi tutularak temizleniyor ve neredeyse doğal kaynak sularından daha temiz hâle getiriliyor. Şayet kuraklık yaşayan her bölgede böyle bir uygulama yapılsa su kıtlığı sorunu tarih olabilir.

 

Beyin implantları

Beyin implantları belki de onlarca yıldır enine boyuna tartışılıyor. Konu hakkındaki en büyük sorun da implantları beyne yerleştirmek için çok büyük çaplı ameliyatlara ihtiyaç duyulması. “İşi ameliyatsız çözelim.” mottosuyla yola çıkılıp geliştirilen, filmlerde sıklıkla rastladığımız kafaya takılan cinsten kablolar ise ne yazık ki beyin dalgalarını algılamakta yetersiz kalıyor. Neyse ki Nicholas Opie ve ekibi imdadımıza yetişerek orta noktayı buldu: “Stentrode” diye tabir ettikleri implant vücudun alt kısmında gerçekleştirilen ufak bir operasyonla bedene sokuluyor, sonrasında beyne doğru yol alıyor. Kısa vadede stentrodeları kullanarak felçli bireylere derman olabiliriz. Uzun vadede ise bir bakmışsınız hepimiz birer tane taktırmışız!

 

Küresel ısınmaya karşı radikal bir çözüm

Küresel ısınma iyice kötüye giderse tam anlamıyla radikal çözümler üretmemiz gerekebilir. İşte bu durumun farkında olan bir grup araştırmacı da “uzay güneşliği” adında bir proje geliştirdi. Araştırmacılar, Dünya ile Güneş arasına muazzam boyutlara sahip bir güneş kırıcı kalkan yerleştirerek zararlı ışınların etkisini azaltmayı planlıyor. Elbette Dünya’dan yaklaşık 1,6 milyar kilometre uzağa yerleştirilecek olan bu kalkanı tasarlayıp üretmek öyle kolay bir iş değil. Yine de gerek NASA gerekse Royal Society gibi bilim yuvaları projeye dört elle sarılırsa her şey mümkün olabilir.

 

Şoförsüz araçlar

Herhalde yakın gelecekte karşımıza en çok çıkacak şoförsüz araç tipi tırlar olacaktır. Uzun yolculuklarda direksiyon başında uyuyakalan şoförler ne yazık ki bir sürü kazaya sebebiyet verip pek çok kişinin hayatını kaybetmesine sebep oluyor. Eğer bir gün kamyon ve tırlar şoförsüz hâle gelirse bu sorun tamamen ortadan kalkacak. Üstelik insansız tırlar gruplar hâlinde de seyredebilecek, böylece çok daha fazla verim alınacak. Ancak her şey o kadar da toz pembe değil zira ABD başta olmak üzere bazı ülkelerde tır şoförlüğü milyonlarca insan tarafından icra edilen bir meslek. Dolayısıyla tır şoförlerinin işsiz kalması istihdam sorununu da beraberinde getirebilir.

Mutlaka okuyun: Geleceğin Teknolojileri: Sürücüsüz Kamyonlar

 

Büyük hacimli verileri etkileyen zihnimizdeki kör nokta

Kapsamlı verilerden yola çıkarak yaptığımız çıkarımlar, hayat görüşümüzü şekillendirir. Dünyadaki tüm verilerin %90’ı son birkaç yılda yaratıldı ki bu gerçekten akılalmaz bir rakam… Ancak yeni bilgiler öğrenirken eski zamanlara ait verileri de maalesef unutuyoruz. Ne yazık ki kısa vade odaklı hareket ediyoruz, günü kurtaralım derken geçmişimizi bir kenara atıyoruz. İşte bu mesele de son dönemlerde bilim insanlarının gündemindeki yerini aldı. Umarız yakın gelecekte insanlığın yetersiz hafızasına da kalıcı bir çözüm bulunur.

 

Yakılan fosil yakıtlardan çıkan karbondioksiti emme mekanizması

“Metal Organik Kafesler” olarak bilinen dünyanın en gözenekli maddeleri, dayanıklı filtre vazifesi görüyor ve hava kirliliğine karşı yürüttüğümüz mücadelede işimizi epey kolaylaştırıyor. Metal Organik Kafesler ayrıca doğal gaz, su ya da hidrojen gibi maddeleri de pekâlâ emebiliyor. Avustralya’nın bilimsel araştırma örgütü Csiro’dan Matthew Hill, ekibiyle beraber geliştirdiği materyallerin hem enerji sektörünün hem de sera gazlarının temizlenmesi konusunda yürütülen çalışmaların geleceğini kökten değiştirebileceğini söylüyor.

Bu yazımızda da birçok fikir, yenilik ve projeyi ele aldık. Dileriz bunların hepsi insanlığın geleceği için faydalıdır ve dertlerimize derman olur!

Berkay BABAOĞLU

Yazar : Berkay BABAOĞLU

Boğaziçi Üniversitesi " Çeviri Bilimi " bölümünden mezun olduktan sonra iş hayatına atıldı. Silverline, Coca Cola gibi birçok firmada üst düzey pozisyonda çalıştı. Şimdi ise Simfer firmasında uluslararası satış müdürü olarak görev yapmakta. Sizler için iş hayatında başarı yakalamakla ilgili rehber niteliğinde yazılar kaleme alıyor.

Bir yanıt yazın

Avatar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir