Okullarda Neden Girişimcilik Eğitimi Verilmeli?

Toplum zamanla gelişirken ne yazık ki okullarımız bu değişime uyum sağlamakta zorluk çekiyor. Bunun bir sonucu olarak da toplumun ihtiyacı olan yaratıcı, üretken ve keskin düşünen mezunlar vermiyorlar. Bazı devlet okullarının ve kimi özel okulların modern teknikler kullandığını reddetmiyorum elbette: öğrencileri kimi problemleri çözmek için gruplar halinde çalışmaya teşvik ediyor, online eğitim platformlarından yararlanıyor ve bilimle sanatı bütünleştiren teknikler deniyorlar. Ama buna rağmen birçok kurum modern eğitimin temeli olması gereken o ana konuyu atlıyor: Girişimcilik. Burada girişimcilikten kastımız bir şirket kurmak değil tabii, daha büyük bir perspektifte yaratıcı ve üretken düşünebilme yeteneği.

Pulitzer ödüllü yazar Thomas Friedman da bu konuya değiniyor. Friedman’a göre ilham veren genç nesiller yeni şirketler kurmalı ki uzun vadede ülke için iş imkanı yaratılsın. Şimdilerde 60’lı yaşlarında olan Friedman’ın zamanındaki meslekler artık bir bir yok oluyor, bu yüzden yazar genç nesili inovasyon odaklı düşünmeye yönlendirmeyi amaçlıyor. Buradan kastımız da şu: diğer motor becerilerle beraber kritik düşünme yetisini, etkili iletişim kurabilmeyi ve beraber verimli çalışabilmeyi öğrenmeliler ki kendi kariyerlerini inşa ederken karşılaştıkları zorlukları aşabilsinler.

Girişimcilik eğitimi farklı sosyoekonomik sınıflardan gelen öğrencilere çerçevenin dışında düşünmeyi öğretiyor ve alışılmadık yeteneklerini ve güçlü yanlarını güçlendirmeyi amaçlıyor. Dahası, fırsat yaratmak konusunda çocukları diğerlerinden bir adım öne taşıyan bu eğitim sosyal eşitliğe duyarlı bireyler yetiştirmeyi de garantilerken aynı zamanda öğrencilere hayat boyu yanlarında taşıyacakları güçlü bir özgüvenin temellerini atmalarında da yardımcı oluyor. Üstelik girişimcilik eğitimi verilen ülkelerde bunun ekonomiye de pozitif bir etkisi olduğu bilinen bir gerçek.

Okulların bu yetenekleri kendileri bir bir öğretmesine gerek yok tabii. Çeşitli organizasyonlarla beraber çalışarak düşük gelirli alanlardaki öğretmenlere girişimcilik eğitimi verilmesi ya da ülke genelinde farklı yaş ve birikimle gelen çocukların uzman mühendislerle takım olarak projeler üzerinde beraber çalışılması gibi pratikler de bu sürecin bir parçası.

Çünkü girişimcilik aslında ekonomik gelişmeyi destekleyebilen bir alan. Sosyal adaleti sağlamak adına da girişimcilik diğer sektörlerden bir adım öne çıkıyor. Bir örnek verelim: Julian Young 29 yaşında bir uyuşturucu satıcısı, akıl hocası ona aslında yaptığı şeyin de bir çeşit girişimcilik olduğunu söylediğinde Julain 15 yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyordu. Yıllar sonra Young bir şirket kurarak kadınlara ve azınlıklara kendi işlerini kurmakta yardımcı olmayı amaç edinen bir işletmenin kurucusu ve yöneticisi oldu.

Tıpkı Young örneğinde olduğu gibi, girişimcilik aslında diğer risk grubundaki gençler için de kendilerinin yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olabilir. Benzer bir diğer girişim kar amacı olmadan çalışıyor ve hapis cezası almış olan mahkumlarla ülkenin en tanınmış akıl hocalarını bir araya getirerek onları bir girişimciye dönüştürmeyi amaçlıyor.

Dahası, tarihe bakıldığında girişimciliğin azınlıklara da yardımcı olduğu görülebiliyor. Girişimcilik sayesinde kimi azınlıklar, kadınlar ve göçmenler kendileri ve aileleri için daha iyi bir hayat inşa etme şansı yakalıyor. An itibariyle Amerika’daki şirketlerin yüzde on beşinin sahibi azınlıklar, bu da neredeyse 591 milyar dolar gelir demek oluyor. Kadınlar da kendi işlerini kurarak sektördeki şirketlerin yüzde kırklık bir dilimini sahipleniyorlar: onların gelirleriyse 1.3 trilyon doları buluyor.

Göçmenler bu duruma bir diğer örnek. Kayıtlı şirketlerin neredeyse yüzde on sekizinin sahibi göçmenler, neredeyse 775 milyar dolarlık bir sektör bu. Friedman genç girişimcilere kendilerinin de bir göçmen olduğunu hayal etmelerini söylüyor: siz bu durumla nasıl başa çıkardınız? Friedmana göre, yeni göçmenler aslında paranoyak iyimserler!

Her ne kadar yeni bir iş kuran göçmenler batma riskleri olduğunu bilseler de onlarla diğerlerinin arasındaki temel fark kaybedecek bir şeylerinin olmaması. Bu yüzden risk almaya daha açıklar, daha azimliler. Bu iki özellik de girişimcilik için olmazsa olmazlar arasında.

Girişimcilik bu tür kişilik özelliklerini güçlendirdiği gibi bütün öğrencilere de faydalı oluyor tabii, sadece düşük gelirli ailelerden gelenlere değil. Dünyayı değiştirenler genelde özel okullara gidenler arasından çıkmıyor. Sebepse belli: bu tarz okulların ebeveyn skalası zaten çocukların hiçbir zaman başarısızlıkla baş etmek zorunda kalmamasını sağlıyor.

Diğer bir deyişle, zengin ve güçlü bir aileden gelmek çoğunlukla çocukları risk almaya ve hata yapmaya cesaretlendirmiyor: Hâlbuki çocukların kendilerini bulup büyüyebilmeleri için bu adımları atmaları şart. Belki de öğrenciler girişimcilik eğitimi alırlarsa çerçevenin dışında düşünmeyi öğrenebilir, deneyip başarısız olsalar da azimle devam etmeyi deneyimleyebilirler. Bunlar da öğrencilerin gelecekte daha yaratıcı, inovatif ve risk almaya müsait bireyler olmasını sağlıyor.

Ek olarak, girişimcilik normal sınıflarda öğretmenlerin cezalandıracağı yeteneklerin ve özelliklerin benimsenip geliştirilmesine de katkıda bulunuyor. Girişimciler aslında anomaliler arasından çıkarlar. Diğer şekilde ifade edecek olursak girişimcilerin aslında toplumda kendine yer bulamamışlar arasından çıktığıdır.

Virgin Group’un kurucusu Richard Branson bunun iyi bir örneği. Gençlik yıllarında öğretmenleri Branson’ın kötü bir öğrenci olduğunu düşünüyorlardı. “Girişimciler genelde B sınıfı öğrenciler arasından çıkarlar. Birden fazla şeyde iyilerdir ama hiçbir şeyin en iyisi değillerdir. Zaten onları diğerlerinden ayıran şey de bu geniş düşünme yetenekleridir. Bu sayede bir şirket kurmak için gereken birden fazla farklı görevi aynı anda yürütebilirler.”

 

Dahası da var…

Girişimcilik eğitiminin pozitif yanları bunlarla da sınırlı değil elbette. Girişimcilik eğitimi alan bireylerin gelecekte sosyal ve duygusal anlamda daha mutlu oldukları kanıtlanmış. Girişimciliğin mutlulukla doğru orantılı olduğu yeni bir haber değil tabii, bu sonuçlara 2012 yılında Pensilvanya’da bulunan Wharton İşletme okulunda 11000 MBA öğrencisiyle yapılan bir araştırma sonucunda ulaşılmış.

Wharton üniversitesinde profesörlük yapan Ethan Mollick’e göre (kendisi aynı zamanda çalışmayı yapan hocalardan bir tanesi) kendi işini kuran mezunlar bir şirkette çalışmayı kabul edenlere oranla gözle görülür biçimde daha mutluydu. Bunun sebebiyse kendi hayatlarının kontrolünü elinde tutma hissi. Tam olarak bu yüzden aralarında Wharton, Columbia ve Harvard’ın da bulunduğu tanınmış işletme okulları girişimcilik programlarına gittikçe daha çok yer vermeye başladı. Öğrencilerin de bu programlara olan ilgilerinin artıyor oluşu istatistikleri doğrular nitelikte.

Bahsedilmesi gereken bir diğer nokta birçok işletme öğrencisinin girişimciliği sadece maddi değil manevi endişelerle de tercih ediyor olması. Girişimciliğe atılan bu adaylar sosyal girişimciliği tercih ederek yaptıkları işin topluma da yararlı olmasını istiyorlar. Yapılan araştırmalara göre göre 2003 ve 2009 yılları arasında dünyanın en saygın üniversitelerindeki sosyal yardım odaklı ders sayısının neredeyse iki katına çıktığı görülüyor. Yeni nesil arasında etki alanı giderek artan bir topluma yararlı olma trendi hakim. Bu yüzden yeni mezunlar sosyal sorumluluğa önem veren şirketlerde çalışmayı tercih ediyor. Kazandıkları parayı ve sosyal sorumluluğu birbirinden ayırmıyorlar: çalıştıkları şirketin her iki konuda da duyarlı olmasını bekliyorlar.

 

Geleceğe adım adım

Bu konuda vereceğim iyi haberler bunlarla da sınırlı değil üstelik. Geçtiğimiz yıl kimi ileri görüşlü eğitmenler trendin bu yönde olduğunu fark edip girişimcilik eğitimini akademik programlarına dahil etmeye başladılar. Çeşitli liselerde verilen paket programlar sayesinde öğrenciler daha lise seviyesinden kendi şirketlerini kurmaları yönünde cesaretlendiriliyor! Bazı okullarsa bu yaklaşımı daha da alt basamaklara indirerek melek yatırımcılarla partner olup çocukların girişimlerinin fonlanması yönünde adım attılar. Bu akıma katılarak girişimcilikle alakalı dersler almayı mezun olma şartları arasına ekleyen okullar da var.

İş dünyasının tanınan isimleri de bu akımda yer alıyor üstelik: Geçtiğimiz ocak ayında AOL kurucularından Steve Case ve Hewlett-Packard’ın (HP) eski yönetim kurulu başkanı ve CEO’su Carly Fiona’nın katıldığı bir iş dünyası ve akademi paneli düzenlendi. Panelin ana konusuysa tahmin edeceğiniz üzere okullara akademik programlarına girişimcilik derslerini eklemeleri yönünde yapılan çağrılar üzerine kuruluydu.

Peki bu dersler işe yarıyor mu? Aslına bakarsanız çoktan bu uygulamalara başlamış okullarda sürecin meyveleri alınmaya başladı bile. Fordham Üniversitesi’nde bir üçüncü sınıf öğrencisi olan Emily Raleigh geçtiğimiz yıl kendi girişimi Smarts Girls Group’u kurdu, ve şuanda bu işletmenin CEO’su olarak çalışıyor. Şirketin ana amacıysa gelecek nesilin kadınlarına ulaşarak onları işbirliğine yöneltmek, onlara ilham vermek ve onları güçlendirmek için çalışmak. Raleigh bu işi yapmaya önce dijital bir dergi üzerinden başlamış, lise son sınıftayken bu dergiyle uzun süre boyunca uğraştığını söylemiş genç kadın. Dijital bir dergi olarak başlayan girişim şuan 12 farklı markayı bünyesinde barındırıyor ve neredeyse aradığınız her şeye ulaşabilirsiniz: gazeteler, online dersler, network kurma imkanları, iş dünyasından danışmanlık alabileceğiniz profesyonel kadınlar…

Maya Penn de bir diğer örnek. Kendisi 13 yaşında bir TED konuşmacısı, girişimiyse kendi ördüğü atkıları ve şapkaları online platformlar üzerinden satmaya dayanıyor. Penn kazandığı paranın bir kısmını da kar amacı gütmeyen organizasyonlara bağışlayarak bu küçük yaşta sosyal sorumluluk projesi de yapıyor üstelik! Bir diğeri Erik Finman. Finman’a bir öğretmeni kendisi için yapılacak hiçbir şey olmadığını, en akıllıca hamlenin okulu bırakmak olduğunu söylemiş. Hocasına göre Finman’i bekleyen gelecekte McDonalds’ta çalışmaktan daha parlak bir opsiyon yokmuş. Erik’se bunlara kulak asmayarak video aracılığıyla ders vermeye yardımcı olan bir programın öncülüğünü yapmış: adıysa Botangle. Bununla da yetinmeyen Finman, bir girişimin daha öncüsü olmuş, Intern for a Day adlı girişimin amacı şirketlerin kendileri için potansiyel gördükleri stajyerlerle bir günlüğüne çalışmaları ve bu sayede hem proje üzerinde adayın nasıl çalıştığını görürken hem de daha adil bir eleme yapabilmeleri.

Bunun gibi gelişmeler göz önüne alındığında geleneksel eğitim sistemimizin, tebeşirlerin ve uzun nutukların artık yeni trendlerin ardında kaldığını görüyoruz. Bir şeyleri ezberlemeye çalışmak ve doğru cevapları bulmaya çalışırken saatler geçirmek çok da inovatif durmuyor sanki, siz ne dersiniz?

Bir zamanlar Albert Einstein’ın da dediği gibi, eğer hep yaptığınız şeyleri yapmaya devam ederseniz olduğunuz yerden bir adım daha ileri gidemez, aynı sonuçları almaya mahkum olursunuz.

 

İlginizi çekebilir

Çocuklarınıza Girişimcilikle İlgili Öğretmeniz Gereken Beceriler
Montessori Eğitim Sistemi ve Büyük Başarılara İmza Atmış Mezunları
Sevin KAYTAN

Yazar : Sevin KAYTAN

Londra Üniversitesi Ekonomi ve Finans bölümünden Üstün Başarı Programı kapsamında mezun oldu. Tüm dünyada girişimcilikle ilgili birçok araştırmada yer aldı. Şu anda ise kariyer yolculuğuna Paris'te bulunan "OECD Girişimcilik Merkezi" nde devam etmekte.

Bir yanıt yazın

Avatar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir