Girişimciler İçin En İyi Ülkeler

Yeni bir işe başlamak cesarete, kararlılığa ve pazarlanabilir bir fikre sahip olmayı gerektirir, dünyanın her yerinde durum aynıdır; ancak bazı yerler yeni iş kurma sürecinin sancılarını bir nebze de olsa azaltır, bu da kuracağınız işletmenin başarıya ulaşmasını kolaylaştırır.

Kısa süre önce, Amerikan dergilerinden biri dünyanın geri kalanıyla bağlantılı olma, yetenekli ve eğitimli işgücünün mevcudiyeti, gelişmiş altyapı, iyi geliştirilmiş bir yasal çerçeve ve kolay erişilebilir sermaye gibi bir dizi faktörü temel alan geniş çaplı bir araştırmaya imza atarak girişimciliğe uygunlukta liste başı olan ülkeleri belirledi.

Bu ülkelerin girişimlere ev sahipliği yapmada öncü olmalarının altında yatan sebepleri ortaya çıkarmak için, listede yer alan her bir ülkedeki girişimcilerle, söz konusu ülkelerin sunduğu ticari faydaları ve neden bu ülkelerde yaşamayı sevdikleri hakkında konuştuk.

 

1. Almanya

Dünyanın dördüncü, Avrupa’nın ise en büyük ekonomisine sahip olan Almanya; şeffaflığı benimsemiş iş kültürü, yüksek eğitimli işgücü ve girişimci ​​dostu politikaları ile listenin zirvesine yerleşmeyi başarıyor.

Etkinlik yönetimi şirketi The MICE blog’u yöneten ve kısa bir süre önce şirketini İngiltere’den Almanya’ya taşıyan Irina Graf; iş etiği, yasa ve yönetmelikler açısından değerlendirilme yapıldığında Almanya’nın iş kültüründe yüksek standartlara sahip bir ülke olduğunu belirtiyor.

Ülkede uygulanan devlet politikaları da yeni bir iş kurmayı kolaylaştırır nitelikte. Almanya Stuttgart şehrindeki bir dil okulunun kurucusu Guy Arthur bu durumu şöyle anlatıyor:“Almanya’da yeni bir iş kurmak inanılmaz derecede kolaydı. Öyle ki, yalnızca 20 Euro ve fatura ile ölçeklendirme masraflarını ödeyerek işimi kurabilmiştim. Hükumet, işin büyümesini sağlamak adına sıklıkla borç silme yoluna başvuruyor,  müşteriler ise onlara yüksek kaliteli bir hizmet sağladığınız sürece işletmenize sadık kalıyorlar.”

Ekonominin nabzının tek bir şehir üzerinden tutulduğu diğer ülkelerden (İngiltere gibi) farklı olarak Almanya; Berlin, Frankfurt, Münih ve Hamburg da dâhil olmak birden fazla şehirde yer alan ciddi anlamda büyük ticari merkezlere sahiptir.

Berlin merkezli olup şoförlük hizmeti sunan şirket Blacklane’nin kurucu ortağı ve CEO’su Jens Wohltorf’a göre, bir ülkede ticari merkezlerin sayıca fazla olması, küresel pazarda yeni bir ürünü test etme süreci için de elzem. “Almanya bir şirket kurmak ve bu şirketin piyasaya sunacağı ürün veya hizmetleri test etmeye yetecek denli büyük bir pazara sahip. İşletmemizi Berlin’den çıkarıp farklı şehirlere nasıl ulaştırabileceğimizi anlayınca, sürücü ortaklarımızla ilişkiler kurmak ve yeni müşteriler edinebilmek amacıyla çıktığımız bu girişimcilik serüveninde her seferinde daha fazla yol almayı başardık. Yolcular şoförlük hizmetimizden Berlin, Frankfurt, Münih veya Stuttgart güzergâhlarında yararlanmalarının ardından; Londra, Milano, New York ve Tokyo’da da Blacklane hizmeti alma talebinde bulundular.”

İngilizce, Almanya’da da yaygın olarak konuşulan bir dil – Blacklane’nin ve pek çok farklı şirketin yaygın olarak kullandığı ticaretin ortak dili İngilizcedir- bu durum çok uluslu bir şirket kurmayı ve farklı uluslardan yetenekleri şirketinize çekmeyi kolaylaştıracaktır.

Bunca avantajın yanında, Almanya’da yeni iş sahiplerini bekleyen zorluklar da var, her daim bir muhasebeci veya vergi danışmanını bulundurmayı gerektirecek karmaşık vergi kanunları gibi. Graf ayrıca, geliri 17.500 avroyu(yaklaşık100.000TL)  aşan şirketlerin vergi bildirimde bulunması gerektiğini belirtiyor. Bu durum işletmenin daha başlangıç aşamasındayken ekstradan bir idari sorumluluk daha üstlenmesine sebep oluyor. Nüfus artışı, artan göç ve yeni yapıların azlığı nedeniyle yaşanan konut kıtlığı da hem Berlin’de ve hem de diğer metropollerde sorun yaratmaya başlıyor, ancak yaşam maliyeti hala diğer Avrupa başkentlerine kıyasla düşük.

Wohltorf’a göre, Almanya’daki yaratıcı ruh, özellikle Berlin’de, hem profesyonel hem de kişisel hayatı besliyor. “Berlin’in her köşesinde sanat ve kültür var. Şehre hakim bu sanatsal hava müze ve galeriler, birahaneler, marketler, kafeler, parklar ve festivallerde kendini gösteriyor.”

Mutlaka okuyun: Almanya’da İş Kurmak

 

2. Japonya

Japonya, hem bu kadar geleneksel ve riskten kaçınan bir kültür olup hem de dünyayı değiştiren yeniliklere imza atmasıyla iş dünyası için uzun süredir bir paradoks olmuştur. Avustralya kökenli olup merkezini Japonya’nın Kyoto şehrine taşıyan Intrepid Group, PEAK DMC Japonya seyahat şirketi genel müdürü Joanna Crisp durumu şöyle anlatıyor:“Fakslar gibi eski bir teknoloji her yerde mevcuttur, ancak biz aynı zamanda son teknoloji robotlar ve en havalı, en gelişmiş fikirlerin ve araçların son moda örnekleri ile çevriliyiz”  Japonya’daki pek çok iş adamının görüşüne göre, ülke aynı zamanda büyük bir kültürel değişimin eşiğinde. İnsanlar bir zamanlar yaşam boyu istihdam vaadiyle büyük bir çok uluslu şirketin bünyesine katılmayı tercih ederken; bugünün gençleri ise daha küçük, daha girişimci şirketlere yöneliyor. Crisp, geçmişte var olan engellerin bir kısmının ortadan kaldırıldığını, artık daha fazla iş geliştirme merkezi olduğunu, yeni girişimler için daha fazla fon sağlandığını ve şirket çalışanları arasında daha düzgün bir ağ bağlantısı kurulduğunu söylüyor.

Ekonominin kalbi, büyük bir göçmen topluluğuna ev sahipliği yapıyor olmanın yabancıların profesyonel bağlantılar kurmasını kolaylaştırdığı Tokyo şehrinde atıyor. CollaboGate adlı ortaklık kurma platformunun kurucu ortağı ve pazarlama sorumlusu Kohei Kurihara, Tokyo’nun hem yalnızca Japonya’da erişilebilen ve Japon kültürünün yarattığı eşsiz deneyimlere sahip olduğunu, hem de insanların birbirleriyle bağlantı kurmalarına ön ayak olacak pek çok uluslararası fırsatı içinde barındırdığını belirtiyor.

Tokyo’da belirli bir kesim İngilizce konuşuyor ve hükumet bir yandan 2020 Olimpiyat Oyunlarına hazırlık için İngilizce konuşanların sayısını artırmaya yönelik konuşma eğitimleri veriyor. Ancak, burada yeni bir işe girişmeyi aklına koymuş girişimciler için Japoncayı ve ülkenin geleneklerini öğrenmek de oldukça önemli. Japonya’da kuracağınız bir şirketin başarılı olması için satır aralarını okuyabilmeniz; iş hayatının ve sosyal görgü kurallarının gizli katmanlarını iyi bilmeniz gerekiyor.

Japonya’da özellikle de Crisp’in“Japonya’nın kültürel merkezi” olarak adlandırdığı Kyoto’da yeni bir iş kurmanın yoğun temposundan kaçabileceğiniz pek çok doğal alan mevcut: “Küçük bir şehirde büyüdüm. Kısa bir yürüyüş ya da bisiklet yolculuğunun beni iş dünyasının telaşından sıyırıp ormanlara ve doğanın dinginliğine taşımasını, etrafımın dağ ve nehirlerle çevrili olmasını çok seviyorum. Kışın yağan kar yakınlardaki bir tapınağın ahşap çatısına ve avlusundaki parlak kırmızı fenerlerin üzerine düşüyor ağır ağır. Böyle romantik bir yerde mevsimlerin değişmesini izlemek gibisi yok. ”

Japonya aynı zamanda yaşam kalitesinin yüksek oluşu, toplum inancının fazlalığı ve sağlıklı beslenmeye gösterilen özen sebebiyle de insanların en uzun yaşadığı yerlerin başında geliyor.

Mutlaka okuyun: Japonya’da İş Kurmak

 

3. Amerika Birleşik Devletleri

Amerikan Rüyası, yani Amerika’daki herkesin aklına gerçekten koyduğunda gerçekleştiremeyeceği hiç bir şeyin olamayacağı inancı, ABD’yi ve orada yaşayan halkı günümüzde dahi net bir biçimde tanımlıyor.

Washington sakinlerinden olan üniversite hazırlık şirketi Transizion’un kurucusu Jason Patel, “İstediğimiz şey için savaşmamıza ve daha iyi bir yaşam talebimize engel olacak herkesle savaşmaya hazırız” diyor. “Bu isyankar doğa DNA’mızda var: Amerikan Devrimi, Büyük Buhran döneminden başlayıp Amerika ile Sovyetler Birliği arasında gelişen, uzay aracı üretimine ilişkin soğuk savaş “Uzay Yarışı”nı kazandığı günlere dayanıyor. Bu süreçte akıllara durgunluk verecek pek çok şey icat ediliyor. Biz rüyasını yaşamak adına yaşamlarını dahi riske atabilen bu insanlara saygı duyan kişileriz. ”

Diğer kültürlerden farklı olarak burada başarısızlık bir kader olarak görülmez, bunun yerine başarısızlığa bir öğrenme deneyimi olarak bakılır. San Francisco merkezli seyahat yönetim platformu NexTravel’in kurucu ortağı ve CEO’su Wen-Wen Lam, Amerika’da girişimcilerin risk almak ve mevcut durumu test etmek için teşvik edildiklerini söylüyor. Girişimcilik kültürü, aynı zamanda, yeni filizlenen işletmelerin taze girişimcilerine iş konusunda yardım etmekten mutluluk duyacak çok sayıda danışman olduğu anlamına da geliyor.

Son zamanlarda teknoloji alanındaki pek çok başarılı  girişim Kaliforniya’nın Silikon Vadisi’nden çıkmış olsa da, New York ve ABD’deki diğer metropoller de yeni kurulan girişimci şirketlerden paylarını fazlasıyla almış durumdalar. Lam, ABD’nin standart bir kültüre ve büyük bir pazara sahip olmasından dolayı, ülke çapında ölçeklendirmenin kolay olacağını söylüyor.

Amerika’da işe alım, teknoloji devi firmaların en yüksek maaş ve uygun avantajlarla en iyi yetenekleri bulmak veya elde tutmak için yarıştığı Silikon Vadisi gibi rekabetçi pazarlarda zor olabilir. Lam, “Daha küçük işletmelerin “büyük etki uyandırma ve değişim yaratma yeteneğine sahip olma fikrini” satmak zorunda olduklarını söylüyor.

Bir konuda söz sahibi olma inancı ülke genelindeki gündelik hayatı derinden etkiliyor. Bir insanın, bir fikrin, bir oy’un dahi bir şeyleri değiştirebilme gücüne sahip olduğu düşünülüyor. “Demokratik bir hayat için bunlardan daha önemli bir şey olabilir mi?” diyen Patel sözlerine şöyle devam ediyor: “Katılımcı ve aktif vatandaşlar, fikir beyan etmeleri ve değişiklik yapmaları için akranlarını organize edebilir ve onlara ilham verebilir; ülkemiz için yüksek beklentilere sahip olmanın belkemiğini oluşturan da bu tarz gelişmelerdir.” Bu inanç, aynı zamanda, farklı perspektiflerin ve görüş çeşitliliğinin geniş çapta kabulüne de olanak tanıyor.

Amerika dünyanın en iyi milli parklarının mevcut olduğu ve ülke sakinlerinin yaşadıkları her yerde onları görme avantajından faydalanabildiği bir ülke. Patel, “Sadece Amerika gibi bir ülkede Death Valley(Ölüm Vadisi) çölünden Yosemite dağlarına, Zion kanyonlarına, Yellowstone göllerine gidebilme şansını elde edersiniz” diyor. O, saydığımız bu yerlerin hepsini ziyaret edecek kadar şanslı olanlardan. Doğal güzelliği, yani insanlıktan çok daha önce var olan, hatta bu gezegenden silindiğimizde dahi var olmaya devam edecek bir şeyi görmek gibisinin olmadığını belirtiyor.

Mutlaka okuyun: Amerika’da Yaşamak ve Çalışmak

 

4. İngiltere

Brexit, yani İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması, İngiltere’nin Avrupa ile olan ticari ilişkilerinin geleceği konusunda birtakım belirsizlikler yaratsa da, birçok girişimci Bretix’in pazara girişteki engellerin azlığı, sahip olduğu güçlü iş çevresi ve yetenek havuzu nedeniyle yeni bir işe başlamak için harika bir ortam sağlayacağına inanıyor.

Geçen yıl Londra merkezli bir saat şirketi olan Oliver Coen’i kuran David Murphy, “Şirketimi 12 pound(yaklaşık 85 TL) karşılığında Birleşik Krallık Şirket Sicil Kurumuna kaydettirdim(bu ABD’de bazı eyaletlerde 500 $ ‘a mal olabiliyor). Bir işletme bankası hesabı açmam ise birkaç dakikamı aldı.” diyor. Hükumet aynı zamanda devlet destekli başlangıç ​​kredileri ve ücretsiz iş planı şablonları gibi çok sayıda çevrim içi kaynak da sunuyor, işletme vergilerine hızlı ve kolay bir şekilde başvurulabilme imkanı tanıyor. “Önceden bana zaman kazandırmak için bir muhasebeci kullanırken, artık bu işin kendi başıma yapabileceğim kadar basit olduğun gördüm. Evrak işleri çok basit ve vergilerin anlaşılması hiç de zor olmuyor” diyor Kanadalı Ian Wright. “Ayrıca, hükumet kurumlar vergisini kesmeye devam etmeyi taahhüt ediyor, bu da vergi oranlarının çok rekabetçi olduğu anlamına geliyor.”

İş kurmada gerekli finansman Birleşik Krallık’ta elde edilmesi daha kolay bir şey, ülke 2017 yılında, tüm Avrupa ülkelerinin en büyük risk sermayesi olan 4 milyar sterlinlik bir yatırımı ülke sınırlarına çekmeyi başarmıştır. David Murphy finans veya danışmanlık teklifinde bulunan pek çok melek yatırımcıyla karşılaştıklarını söylüyor. Ayrıca devletten hibe desteği almak için başvuru yapmak üzere davet edildiklerini ancak şu an için mali desteğe ihtiyaçları olmadığından bu teklifi reddettiklerini belirtiyor.

Bölge halkı da, özellikle Londra’da, yeni kurulan işletmelerin başarılı olmasına katkı sağlıyor. Nasıl mı? Şirkete uygun çalışanların veya serbest çalışanların işe alınmasının kolay oluşu ve yüz yüze iş toplantıları yapabilmenin yarattığı rahatlık sayesinde. Wright, “İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasının, Avrupa’nın dört bir yanından Londra’ya gelmiş bu geniş yetenek yelpazesi üzerinde nasıl bir etkisi olacağını konusunda endişelerim vardı. Fakat bugün itibariyle, Silikon Vadisi’nin dışındaki bir yerde de yetenek arayışı içinde olmaya çalışılabileceğini düşünüyorum.” diyor.

Murphy ise İngiltere’de ne zaman birinci sınıf bir ürün fotoğrafçısına, sosyal medya uzmanına veya yaratıcı yönetmene ihtiyacı olsa, hepsinin de elinin altında olduğunu belirtiyor.

Gelelim bu ülkede girişimcileri bekleyen zorluklara. Londra’daki yüksek konut maliyetleri işletme sahipleri ve potansiyel çalışanlar için ciddi bir problem olabilir. Wright, ödeyebileceği tek evin, Londra’nın kenarında olduğunu ve Kanada’da yaşayabileceği evin ancak yarısı kadar bir büyüklüğe sahip olduğunu söylüyor. Yine de, ücretsiz NHS(İngiltere Ulusal Sağlık Hizmeti)sağlık hizmetine sahip olmak, bir işletme kurma fikrini biraz daha az riskli hale getiriyor: “Aniden hastalandığımda veya yaralandığında endişelenmem gerekmiyor. Bence, sağlık teminatı verebilmek hükümetlerin girişimciliği teşvik etmek için yapabileceği bir numaralı şey.”

Wright, iş ortamının yanı sıra, tarihin ve modern kültürün bir arada görülebilmesi nedeniyle de Londra’da yaşamayı çok sevdiğini söylüyor. Bölge halkı da, dünyanın dört bir yanından gelmiş insanların bir arada yaşadığı, böylelikle hem yemek hem de kültür açısından zengin bir manzara yaratmayı başardıkları başkentin çok kültürlülüğünü seviyor.

Mutlaka okuyun: İngiltere’de İş Kurmak İsteyenlere

 

5. İsviçre

İsviçre, azımsanmayacak ölçüdeki doğal kaynak eksikliğinden dolayı ekonomisini geliştirmek adına yeni yollara başvuran bir ülke. Araştırma ve geliştirmeye yönelik ciddi yatırımlar yapıyor. Yapılan tüm bu yatırımlar iyi sonuçlar vermiş görüyor, ülkenin bankacılık ve finans alanında uluslararası bir lider olduğu gerçeği de bunu kanıtlar nitelikte.

Credit Suisse’in eski dijital müdürü ve CEO’su, İsviçre’nin Zug şehrinde bulunan blok zinciri platformu TEND’in ise kurucusu olan Marco Abele İsviçre’nin geleneksel olarak sağlam bir finans sektörüne sahip olduğunu söylüyor. Bu sağlamlığın temelinde devletin uyguladığı uyumluluk politikası yatıyor: “İsviçre kültürü, ülkenin finans sektöründe uzun yıllardır yerleşik olan bu geleneksel değerleri her bir girişimcinin kendi ilgi alanlarına kolayca aktarılabilmesine imkan vermesi açısından da bir hayli ilginç.”

Son zamanlarda, finansal alandaki bu uzmanlık farklı bir boyut kazanmış durumda, çünkü ülke kripto-para birimi ve blok-zincir-temelli girişim şirketlerinin merkezi haline geldi. Abele, İsviçre’nin, geleneksel finans sektörünün doğasında bulunan temel değerleri bu yeni sanayiye uyarlamak açısından da yol gösterici bir rol oynadığını vurguluyor. “İsviçreli üniversiteler de bu değişimi benimsediklerini kanıtlar nitelikte ki araştırmalara imza atıyorlar. İsviçre’ye has bir entelektüel merakla sistem ve bu sistemin dünya geneline etkisi üzerine araştırmalar yapılıyor.

Ülkenin kuzeyinde yer alan Zug şehri, bölgedeki kripto para birimi girişim şirketlerinin yoğunluğundan ötürü ‘Kripto Vadisi’ olarak adlandırılıyor. Şehir, birçok yeni ve merkezden uzak uygulamanın yanı sıra piyasa değeri açısından Bitcoin’in ardından ikinci sırada gelen kripto para birimi olan Ethereum’un ardındaki blok zincir platformu Ethereum Vakfı’na da ev sahipliği yapıyor. Mobil Ethereum işletim sistemi Status’un operasyon sorumlusu Nabil Naghdy bu durumu şöyle açıklıyor: “İsviçre pek çok kripto projesine ev sahipliği yapıyor çünkü İsviçre’nin tarafsızlığı, istikrarı ve vergi rejimi ülkeyi hem kriptocular hem de diğer uluslararası kuruluş ve şirketler için cazip kılıyor.”

Dostça oluşturulmuş bir kural sistemi ve işletme dostu vergi oranlarına ek olarak, İsviçre’de kurulan girişim şirketleri, ülkenin coğrafi konumunun nimetlerinden de faydalanmakta, çünkü İsviçre’nin Avrupa’nın kalbinde yer alması hem ticareti hem de nitelikli eleman bulmayı kolaylaştırıyor. Naghdy; farklılığı, nüfusunun dil akıcılığı ve sunduğu yüksek yaşam standardı nedeniyle, İsviçre’nin yabancı uyruklular için popüler bir iş yeri olduğunu belirtiyor.

Ülkede yaşamın maliyetli oluşu yeni gelenler için başlangıçta acı verici olsa da, tecrübeli girişimciler, İsviçre ekonomisinin bir parçası olmanın getirilerinin başlangıç masraflarını kat be kat aştığını söylüyor. Bu getirilerin etkisini günlük yaşamda da görmek mümkün, çünkü ülke sakinleri birinci sınıf okullara ve eğitim olanaklarına olduğu kadar Alplerin doğal güzelliğine erişim hakkına da sahipler. İsviçre’nin Avrupa içindeki merkezi konumu, bölge halkının hafta sonu kaçamakları için ülkeler arası hızlı ve ucuz uçuşlardan düzenli olarak yararlanabileceği anlamına da geliyor.

 

İlginizi çekebilir

Çalışılabilecek En İyi 10 Şirket
Yaşanılacak En İyi Ülkeler
Avatar

Yazar : Deniz

Bir yanıt yazın

Avatar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir