Dünyadaki Gıda İsrafını Önleme Yolları

Birkaç haftada bir buzdolabınızdaki bozulmuş sebze ve meyveleri temizlemek zorunda kalıyorsanız, bir de marketlerdeki durumu tahayyül etmeye çalışın. Makine Mühendisliği Enstitüsü’’nün hesaplamalarına göre her yıl, üretilen gıdaların üçte biri ile yarısı arasında bir miktar çöpe gidiyor. Guardian gazetesinde yayımlanan bir yazıda da, her yıl meyve ve sebzelerin yüzde 45’i, deniz ürünlerinin yüzde 35’i, hububatın yüzde 30’u ve et ve süt ürünlerinin de yüzde 20’si üreticiler, dağıtıcılar ve tüketiciler tarafından çöpe atılmak zorunda kalıyor.

Yapılan israf, nüfusun artmasıyla da daha kötüye gidiyor. Birleşmiş Milletler’in yayımlanan raporunda, dünya nüfusunun 2050 yılında 2,2 milyar artarak 9,8 milyara ulaşacağı öngörülürken, yemek israfını engellemek daha da önem addedilen bir konu haline geliyor. Gıda üretiminde su, tohum, iş gücü, makine, enerji ve gübre gibi birçok kaynak kullanılıyor. Haliyle gıda ürünlerinin israfı da, doğal kaynakların boş yere kullanılması anlamına geliyor. Bu da doğal olarak fiyat artışına ve besin dağıtım zincirinin işlevinin azalmasına sebebiyet veriyor.

Bim, A101, Şok, Carrefour, Migros ya da Wall-Mart gibi gıda dağıtımında önemli yere sahip firmalar küresel gıda sorununda kilit önem taşıyor. Üretici, işleyici ve tüketici ile sahip oldukları doğrudan bağ sayesinde, bu büyük perakende firmaları sektörün her yönüne etki edebilecek pozisyondalar. Ayrıca gıda sektörü oldukça yoğun bir şekilde bu firmaların elinde olduğu için, piyasada değişiklik yapabilecek güce de sahipler.

Öte yandan bu firmaların büyük miktarlarda, düşük kârla çalışmaları sebebiyle, zarar görme ihtimalleri de yüksek. Örneğin yanlış adımları atmaları halinde, rekabette geride kalabilir, toptan fiyatlarının artmasına neden olabilir ya da müşteri taleplerinde değişikliği tetikleyebilirler.

Biz tarımda, üretimde, marketlerde ve tüketici safında israf edilen gıdaların en aza indirilebilmesi için birbiri ile bağlantılı dört öneri sunuyoruz. Bu strateji sayesinde perakendeci firmaların rekabette elini güçlendirip, müşterilerinin istek ve ihtiyaçlarını farklı yollarla karşılayabilir.

 

Envanter Sistemlerini Son Teknoloji Kullanılacak Şekilde Yenilemek:

Otomasyon ve yazılım alanındaki ilerlemeler neticesinde envanter tutma, stok tutma biriminden ürün çeşidine dek geniş bir yelpazede yapılabilir hale geldi. Büyük firmalar artık yeni yazılımlar kullanarak mağazadaki durumu kontrol altında tutup çeşitlere özel teslimat düzenleri oluşturabiliyor ve bu sayede toptancıdan mağazanın ilgili bölümüne doğrudan dağıtım yapılabiliyor. Öncesinde perakendeciler ihtiyaçları olan ürünü depodan mağazaya getirmek için aracıları kullanıyorlardı. Yeni teknolojilere yatırım yapmak ve kullanmak stokta fazladan ürün bulundurma riskini ortadan kaldırarak, gıda israfına yol açacak durumlardan birini ortadan kaldırabilir. Bu sayede büyük bir tasarruf sağlanacağı bilinse de henüz ölçülebilir değil. Konu ile ilgili küçük çapta pilot uygulamalar yapılmaya başlandı ve bu testlerde başarıya ulaşılırsa envanter sistemleri için teknoloji yatırımları artacaktır.

 

Çiftçiler ile Birlikte Çalışmak:

Gıda israfı tarlada başlıyor. Üretimin yıllık olarak ortalama yüzde 7’si hasat edilmiyor ve tarlada çürümeye bırakılıyor. Bu israfın temel nedenlerinden biri hava şartları, fiyatlarda yaşanabilecek dalgalanma ve alınan siparişte değişiklik olma riskine karşı önlem olarak fazladan ekimi yapılan ürünler olması. Fakat daha fazla perakendeci doğrudan çiftçilerle birlikte çalışmaya başlarsa ya da aracıları onlara ortak hareket etmeye teşvik ederse üretim sırasında ziyan edilen gıda miktarında ciddi bir düşüş olacaktır.

Perakendeciler tahmin verilerini çiftçilerle daha sistematik bir şekilde paylaşıp çiftçilere üretim planlarında yardımcı olursa fazladan üretim riski de en aza indirilmiş olur. Perakendeciler ayrıca, ürün kalitesini ve üretim verimliliğini arttırmalarına yardımcı olmak için çiftçilerle verimliliği arttırma teknik ve yollarını da paylaşabilir. Örneğin 2015 yılında İngiltere’de Sainsbury isimli perakende firması, birlikte çalıştığı 822 küçük baş hayvancılık yapan kişiye, kötü geçen bahar sonrası hayvanlarını yetiştirebilmesi için 5 haftalık bir süre tanıdı. Koyunlar gerekli ağırlığa gelene kadar yetiştiricilerini destekleyen firma, bu sayede hem sektörün yara almasına engel oldu hem de gelecekte ihtiyacı olacak süt üretimini garantiye aldı. Aynı firma ayrıca değişken fiyatlar nedeniyle sıkıntıya düşen hayvancılık sektörü için “üretim bedeli” modelini benimsedi ve açıkça belirttiği üretim bedelinin üzerine kâr payı koyarak satışlara başladı. Firma diğer taraftan da hayvanları en sağlıklı şekilde yetiştiren ve onlara en iyi yaşam alanını sunan çiftçileri de ödüllendirdi.

Bu iş birlikçi yaklaşım, çiftçileri sözleşmeli taraf olmaktan ziyade ortak olarak gören bir bakış açısı ve kısa vadede en yüksek kâr amacı gütmek yerine uzun vadeye yatırım yaparak sürdürülebilir bir üretim zinciri oluşturmak anlamına geliyor. Marks and Spencer markası da aynı şekilde çiftçilerle birlikte çalışarak israfın önüne geçip ortak hareket ettiği yardım kuruluşları aracılığı ile bu gıda ürünlerini yardım derneklerine aktarıyor.

Big Food firması da agri-tech adlı girişimle birlikte çalışarak çiftçilerin israfını azaltmaya, verimliliği artırmaya ve daha iyi bir dağıtım şekli oluşturmaya çalışıyor. Farming Data gibi akıllı telefon uygulamaları sayesinde çiftçiler anlık olarak piyasanın durumunu öğrenebiliyor ve daha etkili bir şekilde üretim planı yaparak ürünlerini satabiliyor. Bu yöntemleri ticarileştirerek büyük firmaların yatırım yapması sağlanırsa kaliteli, ucuz ve sürdürülebilir gıda üretimi tüm dünyada yaygınlaşabilir.

 

İsrafa Neden Olan Klasik Market Anlayışından Kurtulmak:

Bazı geleneksel gıda perakendecileri istemeden de olsa gıda israfını artırıyor. Süpermarketler yıllar içerisinde kozmetik anlamda seçiciliklerini artırdı ve mükemmel görünmeyen tüm ürünleri reddetmeye başladı. İsrafın bir nebze de olsa önüne geçebilmek adına Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Wall-Mart ve Morrison gibi bazı perakendeciler, şekli bozuk sebzeleri indirimli fiyata satmaya başladı.

Dahası bozulma riski yüksek taze gıdaların dükkanlarda ihtiyaç fazlası olma durumu söz konusu. Fakat bu ihtiyaç fazlası gıdalar yine de yenilebilir durumda ve bahsettiğimiz Sainsbury gibi şirketler bu gıda malzemelerini yardım derneklerine ulaştırmak için ülke genelinde sistemler oluşturmaya çalışıyor.

Teknolojinin önemi burada da kendini gösteriyor. Örneğin “Neighbourly” adlı platform dijital ortamda yemek bağışçıları ile alıcılarını bir araya getiriyor. “Leanpath” programı sayesinde endüstriyel mutfaklarda israf edilen ürünleri belirleyip ortadan kaldırmaya yardımcı oluyor. Bahsi geçen Sainsbury firması da “Entomics” adlı girişime destek veriyor. Bu girişim atık gıdalardan verimli bir şekilde gübre üretiyor.

Gıda israfını arttıran bir başka etken de bazı ülkelerde kullanılan etiketleme türü. Örneğin tüketiciler “en iyi alım tarihi” etiketlerini genellikle son kullanma tarihi ile karıştırıyorlar ve bu nedenle ürünlerin erkenden atıl kalmasına neden oluyorlar. Bu pek çok ülkede zorunlu olan bir uygulama değil fakat perakendeciler müşterilerine ürünlerini en taze halde satmak için kendi kendilerine aldıkları bir karar. Büyük gıda tüccarları bu etiketleme işini düzene sokmak için çaba sarf ediyor. Bu konuda girişimler devam etse de halen sonuç alınabilmiş değil. Etiketlemeyi yapan ve ürünleri dağıtan perakendeciler bu konuda da önemli bir role sahip. Perakendeciler bu etiketleme sistemini kaldırabilir ya da daha açıklayıcı bir şekilde değiştirebilir. Ayrıca çabuk bozulabilecek gıda ürünleri için de “satış tarihi” ifadesi kullanılabilir. Bazı perakendeciler bu sorunu, ürünleri “en iyi alım tarihi” etiketindeki süre zarfında satmayı düşünüyor. Tüm bunlarla birlikte perakendeci firmalar ürünlerin raf ömürlerini uzatmak için farklı paketleme teknikleri de deneyebilir.

Veri analizleri gösteriyor ki, tüketiciler alım yapmak için iyi düzenlenmiş raflarda ürünlerin sergilenmesine gerek duyuyor. Kısa sürede bozulabilen ürünler üzerinde inceleme yapan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki “Stop&Stop” marketler zinciri, ürünleri üst üste dizmenin hem daha fazla zarara hem de daha fazla iş gücüne neden olduğu sonucuna vardı. Ürünleri sergilemek için farklı yollar bulmak hem müşteri memnuniyetini hem de gıda maddelerinin daha uzun süre taze kalmasını sağlayacaktır. Bu davranış ayrıca “Stop&Stop” marketlerinin yıllık 100 milyon dolar tasarruf sağlamaları anlamına geliyor. Bir başka perakendeci de benzer bir mantıkla ürünlerini dar bir alanda sergileyerek bolluk hissi yaratıyor.

Mutlaka okuyun: Dinamik Fiyatlandırma Sistemi Yiyecek İsrafını Azaltacak!

 

Tüketiciler İle Birlikte Hareket Etmek:

Tüketici cephesindeki gıda israfı hızla artıyor. Özellikle genç nüfus, artan yiyeceklerle ne yapacaklarını bilmiyor ve bu yaş grubunun sadece yüzde 3’ü yemekleri çöpe atmaktan çekiniyor. Alışkanlıkları değiştirmek uzun vadeli bir uğraş olsa da, gıda perakendecileri bu noktada da kilit önem taşıyan bir konumdalar ve evlerdeki israfın önüne geçmek adına tüketicilerin eğitimi için ellerini taşın altına koyabilirler.

Sainsbury şirketinin yaptığı araştırma gösteriyor ki; gıda israfını azaltmak için marketler örnek teşkil ediyor. Süpermarketlerin ücretsiz dağıttığı yemek kitapları yemek hikayeleri barındırsa da içerisinde israfı azaltmaya yönelik ipuçları ile kalan yiyeceklerle yapılabilecek yemek tarifleri de bulunuyor. Süpermarketler şeflerle birlikte çalışarak artık yemek ve yemeklik malzemelerle ilgili tarifler ortaya çıkarabilirler. Artık malzemelerle hazırlanan akşam yemekleri hem sosyal medyada büyük ilgi görür hem de başta gençler olmak üzere tüketicileri bilinçlendirmeye yarayabilir.

Gıda perakendecileri ayrıca “daha az israf” kampanyaları düzenleyebilir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri menşeli Kroger firması yakın zamanda “Açlık Yok, İsraf Yok” isimli bir kampanya başlatarakinsanlardan bu iki soruna çözüm olabilecek öneriler vermelerini istedi.

Gıda perakendecilerinin her cephedeki gıda israfını azaltmak için bu stratejiyi kullanarak kazanacakları çok şey olsa da bunu tek başlarına yapmaları beklenemez. Çiftçilerle, işleyicilerle, aracılarla, kâr amacı gütmeyen kuruluşlarla, teknolojini ve sosyal medyanın yardımını alarak bu işe soyunan perakendeciler, gıda israfı konusundaki amaçlarına ulaşabilirler. Ayrıca toplumların sağlığına önem veren gıda perakendecileri olarak israfı azaltıp hem müşterileri ile hem de tedarikçileri ile güçlü bir bağ kurabilirler.

 

İlginizi çekebilir

Akıllı Sensörler Sayesinde Su İsrafına Son
Parayı Boşa Harcadığımız Yerler
Refik Lutfi ÖZSÜLLÜ

Yazar : Refik Lutfi ÖZSÜLLÜ

ODTÜ'den mezun olmadan önce yıllarca TRT Haber gibi birçok platformda editörlük yapan teknoloji aşığı biri. İnovasyonları, girişim fikirlerini ve tüm dünyadan yenilikleri sizler için araştırıyor.

Bir yanıt yazın

Avatar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir